6 Mayıs 2016 Cuma

OĞUZ KOÇ VE KEÇE

                                                           



Yün-su-sabun ve yüreğinizi koyarak başladığımız vazgeçilmez bir yolculuğun adıdır “keçe”. Binlerce yıl o denli yaygın olarak kullanılmış ki ilk kez nerede ve ne amaçla yapıldığını bilmiyoruz. Tıpkı sağlam ve uzun dostlukların nerede ve ne zaman başladığının bilinmemesi gibi. Orta Asya Türklerinin konar-göçer yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olan keçe, başlık olmuş soğukta ısıtmış, örtü olmuş sıcakta serinletmiş, Anadolu çobanlarını karlarla dost kılan örtüsüne dönüşmüş… Keçenin en eski yazılı izine ünlü Anadolulu şair Homeros’un İlyada’sında, Ispartalı askerlerin başlık ve çizmelerinin keçeden yapıldığını belirten dizelerinde rastlanmaktadır.
“Made in Anadolu” diyebileceğimiz keçeyi usta eller gereksinimler doğrultusunda farklı renklerde farklı ürünlere dönüştürmüş. Keçe ”keçe” gibi çalışmış, çadırdan, örtüye, şapkadan yaygıya, yataktan çoraba dek şenlendirmiş yaşam alanlarını…
Günümüzde daha çok estetik, sanatsal bir ifade aracı olarak kullanılan keçe işçiliği en eski el sanatlarımızdan biri. İstiyoruz ki unutulmasın. İstiyoruz ki çıkmasın yaşamımızdan. Günümüz koşulları içinde varlığını sürdürsün. Gelecek kuşaklarda dünden bugüne ulaşan keçenin yolculuğundan haberdar olsun Bu yolculuk keçe kıvamında yeni öykülere açılsın, zenginleşsin…






                                                                     BİR KEÇE AŞKI

İlköğretim yıllarımda ders çalışırken kitaplarıma, boş defter sayfalarına giysi modelleri, değişik eşya formları çizerdim. Sokakta yürürken renkli giysiler giymiş insanlardan gözümü alamadığımı anımsarım. Evdeki eşyaların yerini izinsiz değiştirdiğim, hatta eşyaların sağına soluna süslemeler yaptığım için çok azar işitmişimdir. Bu azarlar kısa süreli işe yarardı. Birkaç gün ya da birkaç hafta sonra ya masa örtüsünün bir köşesine bir çiçek konmuş ya da perdenin bir ucuna boncuklar iliştirilmiş olurdu. O zamanlar tasarım denen bir şeyin varlığından elbette habersizdim. Ben, çevremde renk, hareket ve farklılık arıyordum bilmeden.,



Liseyi bitirdiğimde okula gelen sınav formlarında “model” ve “tasarım” sözcüklerini görür görmez bölümümü seçtim! Ancak dersler başladığında nasıl bir yanlış yaptığımı anladım. Seçtiğim bölüm, makine parçaları için model tasarımı eğitimi veriyordu. Model ve tasarım hayallerim yıkılmıştı ya da o zaman ben öyle sanmıştım. Aldığım eğitimin bugünkü yaşamımda ne denli etkili olacağını zaman içinde anladım. Bugün bulunduğum yerde aldığım eğitimin katkısını hiçbir zaman yadsıyamam.



Kişinin para kazanmak için yaptığı iş ne olursa olsun, işi dışında kalan zamanlarında kendini mutlu eden uğraşları olması gerektiğine inandım hep. Makine modeli eğitimi alırken, hayalimdeki tasarımları yapmayı sürdürdüm kendimce. O dönemdeki maddi ve manevi olanaklar, hayallerimi somutlaştırmama izin vermedi. Zaman içinde olanakların elverdiği oranda bir şeyler yapmayı öğrendim. Öğretmenliğin yanında Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde kendimi geliştirebileceğim farklı alanlarda yurt içinde ve yurt dışında eğitimler aldım. Yaşam bana öğretti her insanın, yaşamak için yaptığın işin dışında bir anlamda işyeri stresini atmak için bir hobisi olmalı. Öğretmenliğimi sürdürürken zamanım elverdikçe mobilya sektöründe de çalışmak, orada tasarımlar yapmak farklı bir biçimde ufkumu genişletti. Bunun yansımaları yalnız kendi evimde değil birçok arkadaşımın evinde de kendini gösterdi. Ama tüm bu uğraşlarımın yanında hala beni mutlu eden uğraşı bulamadığımı biliyordum ve arayışımı sürdürüyordum.



Keçenin yaşamıma girmesi bir rastlantı sonucu oldu. Keçe öğrenmek üzere Konya’ya gelen iki arkadaşımla birlikte keçe kursuna yazılmaya karar verdim. Keçeyle serüvenim böylece başlamış oldu. Keçe ustası Mehmet Girgiç’in atölyesinin kapısından içeri girdiğim anda büyülendim. Keçeye âşık oldum. O güne dek yer yaygısı ve çoban kepeneği olarak bildiğim keçenin yapım macerası beni büyüledi. Keçeyle yapabilecek tasarımlar kafamın içinde uçuşmaya başladı. Hayatımda bu denli kendini ifade edebilen bir malzemeyle karşılaşmamıştım. Keçeyle her şeyi yapabilecektim, ama aklınıza gelebilecek her şeyi. Aşkım zaman içinde büyüdü. Rüyalarımda, günlük yaşamımda gördüğüm her şeyi keçeyle bütünleştiriyordum. Her şeyi keçeyle birleştirmek istiyordum. Deneyerek, çokça yanılarak, hayal kırıklıklarıyla, ama deneyimlerimi geliştirerek ve sonunda ortaya çıkan bir ürünle mutlu olarak keçe maceramı sürdürdüm. Aşk yaşamaktır, deneyimlemektir, sabretmektir, sevgiyle sarılmaktır, beslemektir. Keçeye olan aşkım bana sabrı öğretti, deneyimlemeyi, yaşamayı ve sabırla üretmeyi.



Yeni tasarımlar oluşturmak, bu tasarımları ürüne dönüştürmek yaşam felsefem oldu. Üretmek, ürettiğini kullanmak, kullanılmak üzere başkalarıyla paylaşmak… Bunlar “iki günlük dünyada” işe yaramış olmak duygusunu ve bu duygunun doygunluğunu yaşatıyor bana.
Keçe öyle bir şey ki kişinin o andaki ruh haline bağlı olarak şekilleniyor. Belki de bu bende böyle. Bilmiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki eğer “günümde” değilsem yaptığım keçeler başarısız oluyor. Keçe sevgi istiyor, saygı istiyor, özen istiyor. Belki de bu, atalarımızın bize aktardığı gönül işi olduğu için böyle. Bu gönlü taşımıyorsanız keçe yapmanız olanaklı değil.



Ne yazık ki keçenin ana yurdunda istediğimiz kalitede yün üretilmiyor. Yünü yurt dışından getirtmek zorunda kalıyoruz. Ürünlerimize de kendi vatandaşlarımızdan çok yabancılar ilgi gösteriyor. Bunun nedeni sanırım emeğin gerçek maddi karşılığının bulunamaması. Bunda sanırım biraz da keçenin ülkemizdeki algılanışı etkili. Kepenekle şalın, ayakkabı keçesiyle yaygının birlikte düşünülmesi kolay olmasa gerek. Birde bizim insanımız alacağı ürüne dokunmak istiyor. Haklılarda. Keçeye dokunmak gerek. Keçeyi hissetmek gerek. Fotoğraflarla keçeyi anlamak, sevmek olanaksız. Bu nedenle internet üzerinden yaptığım satışlara mağaza satışını da eklemeyi düşünüyorum. Yakın gelecekte bunu gerçekleştirerek, insanların ürünlerime dokunmalarını sağlayacağım. Böylece Oğuz Koç markasıyla Türkiye’nin farklı şehirlerinde, farklı mağazalarında karşılaşabileceksiniz. Keçe ile ilgili deneyimlerim arasında atölye çalışmalarımın dışında Birleşmiş Milletler ÇATOM Projesi çerçevesinde Ankara, Mardin ve Urfa’da yöre kadınlarına meslek edindirme amaçlı keçe yapımı eğitimi de bulunmakta. Bu proje, keçenin yaygınlaşması yolunda atılmış önemli bir adım oldu. Özellikle Güneydoğu’da kadınlarımızın ilgisi görülmeye değerdi. Bu yıl yine bu eğitimlerin devamını gerçekleştireceğim. Bu arada kursa katılan kadılarımızdan birinin şimdi kurs eğitmeni olduğunu öğrenmenin beni çok mutlu ettiğini de söylemeden geçemeyeceğim.
Keçe artık yaşamımın ayrılmaz bir parçası. Kendi tarzımı bulup kendi tasarımlarımı üretmek amacıyla Ankara Kale’de bir atölye açtım. Ürettiklerimi olabildiğince çok kişiyle paylaşmak amacıyla bir internet sitesi kurdum. www.oguzkoc.com adresinde ürünlerimi görebilir, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz. Beğenilmek çok güzel bir duygu. Eleştirilmek de öyle. Gönlü keçeden geçen herkesi atölyeme ve internet siteme bekliyorum. Teşekkürler.

Atölye: Can Sok. No 22 Samanpazarı-Ankara

Tel: 0532 610 0795
,





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder