Heykeltıraş-ressam
Alberto Giacometti, 10 Ekim 1901’de İsviçre’nin İtalya sınırı yakınlarındaki
Grisons kantonunda dünyaya geldi. Babası İsviçre’nin ilk yeni-izlenimci
ressamlarındandır. Ailenin dört çocuğundan en büyüğü olan Giacometti’nin
çocukluğu Stampa’da geçer. Sanatçı bir aileden gelen ve sanata ilgisi küçük yaşlarda
başlayan Alberto; ilk resmi “Elmalar”ı 1913’de, ilk heykeli kardeşi Diego’nun
büstünü de 1914’de yapar. Küçük kardeşi Diego ile hayatının her döneminde çok
yakın olmuş, annesini ve kardeşlerini model olarak kullanmıştır. Onu en çok
etkileyen sanatçılar ise Dürer, Rembrandt ve Van Eyck olmuştur.
1915
yılında Grisons’daki Schiers Koleji’nde öğrenime başlamış, edebiyat, doğa
bilimleri, tarih ve özelliklede 1917 Rus devrimi en çok ilgilendiği konular
olmuştur. Edebiyatta ağırlıklı olarak Alman Romantikleri, Goethe ve Hölderlin
ile ilgilenmiştir.
1919
yılında Cenevre Güzel Sanatlar Okulu’nun heykelcilik bölümüne giren Giacometti,
1920 yılında İtalya’ya giderek sanat eğitimine orada devam eder. İtalya’ya
yaptığı bu ilk yolculukta Tintoret, Saint Marco mozaikleri, Bellini ve
Padova’da gördüğü Giotto’lardan büyük ölçüde etkilenir. 1920-1921 yılları
arasında İtalya’ya yaptığı ikinci yolculukta Floransa’da gördüğü bir büstle Mısır
sanatıyla tanışır ve Vatikan’daki Mısır koleksiyonunu görmek için Roma’ya
gider. Roma’da geçmiş çağların bütün yapıtlarıyla ilgilenirken Barok sanat ve
Bizans mozaikleri üzerine daha çok yoğunlaşır. Giacometti bir yandan bu
çalışmalarını sürdürürken öte yandan diğer sanatsal etkinliklere de katılarak
konserlere ve operalara gider.
Sanat
eğitimini devam ettirmek için 1 Ocak 1922’de Paris’e giden Alberto Giacometti,
burada ilk olarak sanatçı Archipenko’nun stüdyosunda çalışır. 1925 yılına
kadarki süreçte ise heykeltıraş Auguste Rodin’in çalışma arkadaşı Antoine
Bourdelle’in Grande Chaumiere’de verdiği derslere katılarak atölye asistanlığını
yapar. Buradaki çalışmaları sırasında aslına uygun resim ve heykel yapmakta
karşılaştığı güçlükler onda saplantı haline gelir.
1925
yılında Froidevaux Sokağı’nda ilk atölyesini açar. Gördüğü şeylerin heykel ve
resimlerini yapamadığını düşünerek bir süre sonra gerçeklikten kopar ve modelle
çalışmaktan vazgeçer. Daha sonra Çağdaş
(Laurens, Arp, Lipchitz) ve Egzotik (Meksika, Afrika, Okyanusya) sanatla
ilgilenir. Artık modelle değil de akıldan çalışmaya başlayan Giacometti, Kaşık
Kadın benzeri düz heykeller yapmaya başlar. 1926-27-28’de Tuileries sergilerine
katılır. 1927 yılında Hippolite Maindron Sokağı 46 numaradaki küçük atölyeye
yerleşir ve burası hayatının vazgeçilmezi haline gelir. Paris’in işgali
sırasında bir ara atölyesini terk etmek zorunda kalsa da bir süre sonra yeniden
döner ve ölünceye kadar burada yaşar. Bu arada Masson, Leiris, Queneau,
Limbour, Prevert, Bataille, Calder ve Miro’yla tanışır.
1929’da
Pierre Loeb’le bir yıllık anlaşma imzalayan Giacometti, bu galeride
nesne-heykellerini sergiler. 1930’da ise, maddi sıkıntı çekmeden yaşayabilmek
için kardeşi Diego ile birlikte farklı çalışmalar yapar. Bunlardan biri dekoratör
Michel Franck adına kullanıma yönelik tasarladığı nesne ve mobilyalar, diğeri
ise Elisa Scirapelli için tasarladığı takılardır. Yine bu dönemde Aragon,
Breton ve Dali’yle tanışarak Gerçeküstücülere katılır ve akımın tüm
etkinliklerinde yer alır.
1932’de
Pierre Colle galerisindeki ilk kişisel sergisinin ardından 1934’de New York
Julien Levy galerisinde bir kişisel sergi daha açar. Yaşamının bu döneminde çok
şiddetli huzursuzluk yaşayan ve duyma krizleri geçiren sanatçı, tarzını
değiştirerek polikrom heykeller, erotik kinetik nesneler gibi yapıtlarıyla
soyut heykel aşamasında gerçek imgesel yaratıya dayanan yeni denemelere girişir.
Bu denemeler arasında Kafes, Asılı Top, Artık Oynamıyoruz, Saat 4 Sarayı, 1+1=3
ve Görünmeyen Nesne gibi yapıtları bulunmaktadır.
On
yıl aradan sonra 1935 yılında stilini yeniden değiştirerek heykellerinde model
kullanmaya başlar ve Gerçeküstücü Akım’dan ayrılır. Fakat yaptığı heykellerin
boyutu gittikçe küçülmeye başlar, o kadar ki heykeller neredeyse heykel olma
niteliğini kaybeder. 1938’den 1940’a kadar her gün, sabahları kardeşi Diego’nun
öğleden sonra ise Rita’nın modellik yaptığı heykellerinin konusu insan büstüne
dönüşür. Bu dönemde Balthus,Grüber, Tal Coat’la dostluk kurar ve yapıtlarına büyük ilgi duyduğu Andre
Derain’le sık sık görüşür. 1935’den 47’ye kadar hiçbir yapıtını sergilemez.
Giacometti
1940’da modelle çalışmaktan tekrar vazgeçerek, akıldan, her defasında yeniden başladığı
bir çıplak kadın yapar ve bu denemeleri 1945’e kadar sürer. 1942’ye kadar
Picasso’yla sıkça görüşürken, Sartre ve Aimone de Beauvoir’le dost olur. II.
Dünya Savaşı başladıktan sonra 1942’de ülkesi İsviçre’ye giderek 1945’e kadar
Cenevre’de yaşar. Annette Arm’la evliliği yine bu dönemde gerçekleşir.
1945’de
Paris’e döndüğünde, kardeşi Diego’nun sayesinde atölyesini bıraktığı gibi
bulur. Fakat bu kez de heykelleri incelip uzayarak yok olmaya başlar. Bunun
sonucunda 1946’da yeniden model kullanmaya karar vererek annesinin, Diego’nun,
Yanaihara’nın ve Caroline’in portrelerini yapar. 1946-1961 yılları arasında pek
çok sergi açan Giacometti, 1949’dan 1951’e kadar hareketli ve hareketsiz
figürlere çalışır. 1953’de Beckett’in Godot’u Beklerken adlı oyununun tek
dekoru olan ağacı çizer. 1959 yılında New York’daki Chase Manhattan Bank’ın
plazası için tasarladığı heykel kabul görmez.
1961’de
ABD’de Pittsbourgh International Heykelcilik Birincilik Ödülü’ne, 1962 Venedik
Bienali’nde ise Heykelcilik Büyük Ödülü’ne layık görülür. 1964’de ise bu kez
resim dalında Guggenheim International Ödülü’nü alır. Yine aynı yıl Fransa’nın
güneyindeki Saint Paul de Vence’da, müzeye çevrilen Maeght Vakfı’nın açılışına
katılır. Heykelleri burada sergilenen Giacometti, Miro’yla birlikte bu açılışın
baş davetlisi olarak yer alır.
Aldığı
ödüllerle birlikte uluslararası üne sahip olan Giacometti’nin eserleri pek çok
Avrupa şehrinde yine bu yıllarda sergilendi. Sağlığı çok iyi olmamasına rağmen 1965’de
Atlantik’i geçti ve New York Museum of Modern Art’daki sergisinden başlayarak
ABD’nin diğer büyük şehirlerinde eserleri için açılan sergilere katıldı. Kazandığı
uluslararası ün ve eserlerinin sanat piyasasında çok talep görmesi Giacometti’yi
pek etkilememişti, çünkü yaptığı heykelleri hemen bitirmiyor tekrar tekrar geri
dönerek değiştiriyor ve hatta tahrip edip atıyordu. Bu arada eserlerinin baskılarının
kopyalarını 30 adetle sınırlı olmak üzere yayınlamaya başladı.
Giacometti 11 Ocak 1966’da İsviçre’nin Chur
şehrindeki Coire Hastanesi’nde hayatını kaybetti ve doğduğu köy olan Borgonovo’daki
aile mezarlığına gömüldü. Giacometti Gerçeküstücü Akım’a ciddi anlamda katkıda
bulunmasına rağmen eserlerinin sınıflandırılıp değerlendirilmesi oldukça
zordur. Kimi kritikler bu eserleri formalist olarak değerlendirirken kimileride
ekspresyonist ve hatta hisler bloğunu ifade eden eserler olarak değerlendirmektedir.
Gerçeküstücü Akım’dan ayrıldıktan sonra her ne kadar modele dayalı heykeller
yapsa da, ortaya çıkan eserleri doğayı yansıtmaktan uzaktır. Bu eserler daha çok
Giacometti’nin duygularını ifade eden birer nesne olmuş ve tüm duyularıyla
modelini nasıl gördüğünü ifade etmiştir.
Amerikalı
felsefeci William Barrett bir kitabında “Giacometti’nin figürleri 20.
yüzyıldaki modernizm ve ekzistantiyalizme göre modern hayatın giderek daha
anlamsız ve boş olduğunu yansıtıyor. Günümüzün bütün heykelleri, geçmişteki bütün
heykeller gibi parçalanıp, yok olacaklardır. Bunun için kişinin eserini en
küçük köşeye girebilecek şekilde yapması ve cismin her zerresini hayatla
doldurması gerekmektedir.” demektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder