23 Mayıs 2016 Pazartesi

GERÇEK HAYAT (Fatoş KOYUNCUER)

“Nasıl yaşıyorsunuz bu şartlarda?” diye sorduğumda “İnsan her şeye alışıyor” diye cevap verdi Aslı. Birazdan size anlatacaklarımın da özetiydi bu cevap.




                Burası Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Sağlık köyü. Konya’ya 94, Tuz Gölü’ne 10 km. uzaklıkta. İnsanların geçimlerini tarımla sağlamalarına rağmen, ikamet edenlerinin genelinin lüks denebilecek hayat sürdükleri bir köy. Benim köyüm… Size anlatacağım hikâyenin kahramanları ise, yazları çalışmak için bu köye gelen ve çadırlarda yaşayan tarım işçileridir. Neredeyse tamamı Urfa’dan gelen bu insanların çoğu Arap asıllı ve aralarında Kürtler de var. Ve bu işçilerin birçoğu Türkçe bilmiyor. Yazları köye gelen bu işçiler çapa yapar, kimyon toplarlar. Sonra diğer bölgelere örneğin Karadeniz’e gidip fındık toplayarak hayatlarını kazanırlar. Okulların açılmasına yakın bir zamanda da evlerine yani Urfa’ya dönerler.




                Aslı, bu mevsimlik işlerle hayat çabası veren ailelerden birinin çocuğu ve henüz dokuz yaşında. Sırtında taşıdığı onca yükün ağırlığı yüzüne yansıyor. Her zaman beni karşıladığı o buruk tebessümünde, televizyonlarda ve filmlerde gördüğü o ihtişamlı hayatların yarısı için bile derin bir kanaat ediş görüyorum. “Yoruldum, sıkıldım, sevilip değer verilmek, çocukluğumu yaşamak istiyorum!”der gibi bir bakıştı bu ve ona her bakışımda içimi acıtan… Öte yandan, erken yaşta gerçek hayatla tanışmış ve kısa zamanda büyümüş olmasının verdiği o biraz da mağrur bakışı, tanıdığım akranlarından daha özel yapıyordu onu. Şanslı olduğunu düşünüyordum…




                Aslı’nın annesi, babası ve ağabeyleri tarlada pek de insani olmayan koşullarda çapa yaparken, Aslı kardeşlerine bakıyor, yemek yapıyor, kaldıkları çadırı temizliyor ve çamaşır yıkıyordu. Onunla aynı yaşta olan kuzenim, yaz tatilini çocukluğuna yakışan şeyler yaparak geçirirken, Aslı’nın bedeni hayat kavgasında yoruluyordu. O insanları görmem bir kez daha hayatın herkese eşit davranmadığını düşünmeme neden oldu.




                Bir tek bakışları insanın içini ısıtmaya yetiyordu Aslı ve onun gibi çadırda yaşayan daha birçok çocuğun… Oyunlarını oynarken çoğu zaman içim dolu dolu izliyorum onları. Her şeye rağmen öyle mutluydular ki… Benim için her sabah gün ışığı ile birlikte, odama sızan kahkahalarıyla güne merhaba demek dünyanın en büyük keyiflerinden biriydi. İlk işim penceremden onlara bakmak olurdu. Şen şakrak seslerini duyduğum o küçük, büyük insanların yüzlerini görmeye çalışırdım. Sonra uzanır gözlerimi kapar ve yine onları düşünürdüm. Onu, şanslı olduğunu düşünüyorum… Beni uzaklara götürürdü hep…




                Bütün bunların yanında, taş gibi sertleşmiş bir dilim salçalı ekmek için kavga ettiklerini de gördüm. Doktorunun çalışma demesine rağmen, çalışması için üzerinde baskı kurulan bir hamile kadının ailesini de tanıdım. Duyduklarım ve gördüklerim, bazı insanların gözünde diğer insanların hayatlarının ne kadar ucuz ve önemsiz olabileceğinin gözler önündeki en yalın haliydi. Kaç koyunluk değeri vardı o kadının ve bebeğinin bilmiyorum. Kadındı, aynı zamanda karnındaki bebeği ile ırgattı. Güzel yurdumun hor görülen, sömürülen kadınlarından sadece biriydi o…




                Bana “Her şeye rağmen.” dedirttikleri de oldu bu insanların. Bütün gün kızgın güneşin altında sersefil çalışıp didindikten sonra, eve döndüklerinde gönüllerince eğlenmeyi de bildiler. Bizim evde şarjlarını doldurdukları cep telefonlarıyla müzik dinlemeyi, dinledikleri müzikler eşliğinde de dans etmeyi ihmal etmediler. Bundan dolayı duydukları mutluluğu anlık da olsa görüp mutlu olmamak elde değildi.
                Evet, burası dünyaydı ve onlar da birçok insan gibi karanlıklar içindeydiler. Ama içlerindeki ümidi yitirmedikleri ve etraflarını kaplayan o büyük boşluğa teslim olmadıkları sürece onlara da başka kapılar açılacağına eminim.

                Yaşamları insanın içini acıtan bu insanların daha mutlu daha huzurlu ve sağlıklı yaşamayı, kısacası insanca yaşamayı hak ettikleri kanaatindeyim. “Yaşamayı hak ediyor.” dedirten bu çocukların, bu insanların bir bir kaybolmaması dileğiyle…



 Fatoş KOYUNCUER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder