27 Temmuz 2014 Pazar

SMYRNA GÜNLÜKLERİ-2


2.GÜN-GECE: KADER-KISMET
Gecenin tortuları, ağırlığınca üstümüzü örtmüş. “Saat kaç” dediğinde, “boş ver” dedim. Kalın perdeyi delemeyen ışığın alacakaranlığında uyandık: Tünaydın deme vaktiydi. Sevişmek istedim ama sen yine yoksun. “Sahi, ben seninle sevişmek istediğimde, sen neredeydin?”.
Gün güzel kahvaltıyla başlar, saat kaç olursa olsun, öyle de oldu. Kendim(iz)e geldim. Yine çoğulum, yine sen varsın yanımda; yine yoksun ben de, canın sağ olsun, aklımdasın ya orospum. Yatağımda olman gerekmez. Kim bilir kaç gecemin günahı olacaksın; ıslak uyandığım zamanlarda. İyi zaman geçirdim seninle. Hayretler içerisinde yüzdüğümüz, Ege’nin buz gibi sularında, bedenim üşürken, içim sımsıcak, yine seni düşünüyorum: Bedelini ödeyemediğim, ödemediğim, ödeyemeyeceğim, fahişem.
Akşam çabuk oluyor. Böyle günlerde yola koyulduk birlikte. Aynı bahçe de, aynı deli mavi masa örtüsü üzerinde donatılmış çilingir soframız bizi bekliyor. Oturduk. İnanır mısın hissettim, bu gece, dünden daha güzel olacak. Dünden daha işvelisin bu gece, nedendir bilinmez. Tatlı sohbet, az ama dünden kalan birçoğu, yine tadında mezelerin. Sana kendi spesiyalim olan, soğan kavurması yaptım; çok az acılı. Hatta beğendin. “Çok güzel olmuş” dedin, “Afiyet olsun” dedim. Yerinde duramıyordun. Dün geceden gelen tatlı yorgunluğun ve hala çakırkeyif bedenin. Aslında ikimiz de yorgunuz ama gecenin büyüsüne mahkûm ettik birbirimizi. İki yorgun, aynı zamanda iki ahlaksız beden: Geceyi bekliyordu.



Senden bir şey istedim, dedim ki, “Bu gece bana bir sürpriz yap, içinde sevişmek olmasa da”. “olur, peki” dedin. Bir ara, bir bahane bulup, masadan kalktın, gittin. Nereye(?), diye sormadım. Aradan ne kadar zaman geçti, üstüne kaç kadeh rakı, kaç sigara içtim, hatırlamıyorum. Bir ara sağ yanımda bir kadın kokusu hissettim, koku, senin kokun ama o sen değilsin. Sapsarı saçlı bir kadın: şaşırdım, “kimsin” dedim. Hafif eğildi, yüzünü yaklaştırdı, sağ bacağını senin kalktığın sandalyeye koydu, nefesini yüzümde hissettim. O kadar yaklaştı ki, görüntüsü bozuldu, flulaştı yüzü, kulağıma üfler gibi kısık, sigaradan çatallaşmış sesiyle –belki de alkol çatallaştırmıştır- “beni sana o yolladı” dedi. Derin yırtmacını açıklığını o an fark ettim. Başımı bembeyaz bacağına çevirdiğimde, sağ bacağının sol yanına doğru ister istemez uzanmak, öpmek istedim, öpemedim. Ben sadece senin sağ bacağının sol yanını öperim. Çektim kendimi, ensemde eli, kendine doğru çekti, bırakmıyordu beni. Bedeninin kokusu içime doldu. Ama çabuk attım ciğerlerimden. Ben seni istiyordum, onu senin yerine koyamadım, koymadım, yapamadım. Ellerimden tuttu, çekti aldı masadan beni. Şaşkınım, peşinden sürükledi, birden her şey birbirine karıştı, yoksa o sen miydin, öylemiydi, ben niye onu sen sanmıştım: Kafam karıştı. Yoksa seni çok mu istemiştim de, sen olmuştun beni içeriye sürükleyen. Yukarıya çıkan taş merdivenlerin üçüncü basamağına oturdun. Bacaklarını, kasıklarının elverdiğince açtın. Başımı hoyratça kasıklarına çektin, alevi yüzümü yaladı. Sonra. Sonrasını sen iyi bilirsin. Adı Kader olan gönderdiğin kadınla aldattım seni. Ben, üzerinde deli mavi renkli masa örtüsü olan, çilingir soframıza döndüm. Pişman oldum, seni aldattığıma, ama aniden o sen olmuştun. Ne yapabilirdim? Ha ne yapabilirdim(?), söyle bana, ne yapabilirdim? İçime öyle bir işlemişin ki, onu sen sandım: Hayallerim, aşkım ve sen. Ben masaya döndüğümde o sana gitmişti bile. Giderken sesi kulağıma geldi, “Seni bana az bile anlatmış” dedi, gecemin aydınlığında, sana doğru yok oldu gitti.
Ben bir kadeh, bir kadeh daha içtim, belki de bir kadeh daha. Hâlâ yoksun. Yanımdaki sandalye boş. Neredesin? Zaman yine zihnimden uçtu gitti. Kapı çaldı. Kalktım. Açtım kapıyı. Bir kadın karşımda, omuzlarına dökülen, koyu kahve saçları, ateş kırmızı ruj ile bezenmiş dudakları. Uzunca boylu, küstah ama bir o kadar da kışkırtıcı bakışları. “sen de kimsin” der gibi baktım. “Ben, Kısmet” dedi, bakışını ve tavrını hiç bozmadan. “Siktir, bu kadarı da fazla” dedim, içimden. İtti beni, içeriye dalarcasına pür telaş içinde girdi, acelesi var gibiydi. Bahçeye doğru gitti, masaya, hayır masamıza oturdu. Senin yerinde oturuyordu, çok kızdım. Kısmet, Kaderden çok daha küstah. Şöyle bir masaya baktı, senin yarım kalan kadehini aldı, bir yudumda içti, kadehini masamıza bırakırken “beni sana o yolladı, gecenin sürpriziyim” dedi. “Neden, ne yapacaksın” dedim. “Seni becereceğim, paramı alırım, ne denirse, ne istenirse yaparım” dedi. Kalktım masadan “Paranı aldın mı?” dedim. “Peşin çalışırım” dedi. “Tamam, o zaman, becerdin beni, hadi şimdi git bu bahçeden” dedim. “Salak” dedi ve gitti. Ben hâlâ seni bekliyorum. Yukarıdan gelen senin ayak seslerin. Bakalım bu gece daha neler yaşatacaksın. Sen benim yatağımda orospumsun; sadece ikimizin bildiği.

ÖMER L.BAKAN
130820130137KÇKDRHVRN

ANI-BELLEKÇEKMECELERİME 
SIĞMAYAN-SIĞAMAYANİZMİRGECELERİNDENBİRİDAHA   


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder