“Merhemdir ki
yara onulmağa kârib et bitirir
azgın kavuşturur; üzerinde deriyi bitirir.
Sülümen, revgan-i zeyt, şem-i asel,
tirementiye…”
Zeytinyağı sağlıktır:
Ekonomik
öneminin yanı sıra, özellikle “sağlıklı yaşam”ın neredeyse evrensel bir
ideolojiye dönüştüğü günümüzde, zeytinyağının “faziletleri” yeniden
keşfediliyor. Çeşitli hastalıklarla birlikte kanser riskini de azalttığı
vurgulanan “Akdeniz beslenme tarzı*”, Batılı ülkelerde de ön plana çıkıyor. Bu
yüzden başta Amerika, Avustralya ve Japonya olmak üzere, Akdeniz’den çok uzak
ülkelerde de zeytinyağı tüketiminin düzenli bir biçimde artması sürpriz değil.
Zeytinyağının
binlerce yıldır hem “ilaç”, hem de “güzellik ürünü” olarak kullanıldığını anımsatmaya
gerek yok. Kısacası zeytinyağında gastronomi ve sağlık el eledir. Zeytinde de
durum aynıdır. Öncelikle hafif acı tadı, iştahınızı kamçılar. Bunun dışında
vitamin, karoten, kalsiyum ve magnezyum gibi mineraller; ayrıca bol miktarda
glutaminik ve aspartik asit, ve insan metabolizması için gerekli proteinleri
üreten amino asit (lösin) de içerdiği için, hem yüksek proteinsiz hem de temel
bir gıdadır.
İnsan
sağlığı için her türlü yağ çeşidi insana enerji veren besin kaynağı olarak
büyük önem taşır. Yağlar insan hücreleri ve dokular için yaşamsaldır. Üstelik
yağlar yavaş sindirildiği için insanda tokluk duygusunu doğal olarak uzatır. Ve
nihayet, modern tıbbın da kanıtladığı gibi, A, D, E ve K vitaminleri yalnız
yağda çözündükleri için, yağların önemi ortadadır.
İnsan
organizmasının üç tür yağ asidine gereksinimi bulunuyor: Doymuş, tekli doymamış
ve çoklu doymamış yağ asitleri. “Doymuş” asitler normal ısıda katılığını,
“doymamış” asitler ise yine normal ısıda akışkanlığını koruyan asitlerdir.
İster
katı ister sıvı olsun, enerji yönünden tüm yağların ortak bir noktası vardır:
Her birinin 1 gramı 9 kalori değerindedir. Ancak her yağ cinsi kendine özgü bir
metabolizmaya sahiptir ve bu arada değişik oranda doymuş ve doymamış yağ
asitleri içerir.
* “Akdeniz diyeti”nin temel
özellikleri: Süt, peynir ve öteki süt ürünlerinin orta derecede tüketilmesi, buna karşılık mineral, vitamin, lif ve
karbonhidrat içerikleri yüksek kuru yemiş, baklagiller, makarna, bulgur, taze
sebze ve meyvelerin daha çok tüketilmesi, kırmızı et yerine bol balık ve tavuk
yenilmesi, sofrada mutlaka zeytin bulundurulması, makul ölçülerde şarap
tüketilmesi, yağ olarak zeytinyağının kullanılmasıdır. Bunların yanında bir de,
huzurlu “yaşam temposu” gereklidir.
Natürel
zeytinyağı düşük oranda doymuş yağ asidi, bol miktarda tekli doymamış yağ asidi
(oleik asit) ve az miktarda antioksidan nitelikli E vitamini ile A, D ve K
vitaminleri içerir. Geri kalan yağlı asitlere gelince, bunlar çoklu doymamış
yağ asitlerinden (linoleik ve linolenik)
oluşur.
Gerçek bir
vitamin deposu olan zeytinyağındaki özellikle E vitamininin; karaciğer, damar
çeperleri, alyuvarlar, adaleler ve beyin gibi önemli dokular üzerinde koruyucu
etkisi olduğu biliniyor. Antioksidan E vitamini ve temel yağ asitlerinin beyni
virütik ve toksik saldırılara karşı koruduğu, yaşlanmayı geciktirdiği, başka
bir deyişle “beyin bunaması”nı geciktirdiği saptanmış.
Zeytinyağı cilt
ve saç sağılığı, cinsel güç, kemik ve vücut gelişmesi açısından da önem taşıyor.
İnsanlarda kemik dokusunun oluşumunu olumlu yönde etkileyerek vücudun iskelet
yapısını güçlendiriyor. Bu özelliği ile bir yandan büyümeye yardımcı olduğu
için çocuklar, öte yandan kemik erimesini (osteoporoz) frenlediği için
erişkinler, özellikle kadınlar için çok yararlı. Zeytinyağı östrojen
hormonlarını takviye ettiğinden, menopoz dönemindeki kadınlar için oldukça
önemli. Zeytinyağı hem çiğ olarak hem de yemeklerde sık tüketildiğinde yaşlanmayla
birlikte artan sindirim ve emilim sistemi bozukluklarının hafiflemesine
yardımcı oluyor,
Daha az doymuş
yağ asitleri ve çoklu doymamış yağ asitleri insan için önemli. Ancak, yüksek ısıda pişirilmeye karşı dayanıklı
değiller, örneğin kızartmalarda… Oysa zeytinyağının kızarmaya en uygun yağ
olduğu bilimsel araştırmalarla doğrulanmıştır. “Yanma derecesi” görece yüksek
olan zeytinyağı, kızarma yağı olarak kullanılan diğer yağlara oranla yüksek
ısıya karşı daha dayanıklı, bu yüzdende daha sağlıklı. Çünkü duman noktasına
gelen bir yağın kimyasal bileşimi değişir bu da özellikle karaciğer için zararlı
olur. Kızartmalar genellikle 180°C
civarında yapılır. Zeytinyağının özelliklerinin değişmeye başladı “duman
noktası” ise asit oranına göre 210°C-230°C
gibi çok yüksek bir derecede gerçekleşir (tereyağı 110°C,
ayçiçeği yağı 170°C, yer fıstığı yağı 210°C ). Öte yandan çoğunda çoklu doymamış yağ
asidi bulunan öteki bitkisel sıvı yağlara, özellikle ayçiçeği ve pamuk gibi
“çekirdek” yağlarına göre, zeytinyağı çok daha geç bozulur. Örneğin, 170°C’de
iki saat ısıtılan çeşitli hayvansal ve bitkisel yağlar karaciğer bozukluklarına
yol açarken, zeytinyağının böyle bir etkisinin olmadığı görülür. Çünkü daha çok
tekli doyamamış yağ asitleri içeren zeytinyağı “oksidatif” bozulmaya karşı çok
daha dayanıklıdır. Çoklu doymuş
yağ asidi oranı ne kadar yüksekse insana zararlı peroksitlerin ve polimerlerin
oluşması da o oranda artıyor. Kısaca, “Efendim zeytinyağıyla kızartma ağır
oluyor, öteki bitkisel yağlar daha hafif ve sağlıklı.” yönündeki genel inanış,
bilimsel bulgular önünde yenik düşüyor.
Gerçekten de, günümüz
beslenmesinde zeytinyağının apayrı bir yeri var: Zeytinyağı hiçbir katkı
işleminden geçirilmeden çiğ ve taze olarak tüketilebilen tek sıvı yağ. İçerdiği
vitaminler ve aynı zamanda acımayı önleyen antioksidan maddelerle tüm biyolojik
özelliklerini bozulmadan, doğal haliyle koruyan çok değerli bir besin.
Aşırı ve
dengesiz beslenme alışkanlığının yayıldığı günümüzde, tereyağı gibi katı ya da
erimiş sığır, koyun, domuz yağı gibi hayvansal et ve süt yağlarının içerdiği
doymuş yağ asitlerinin, özellikle Batı ülkelerinde, kalp ve damar
hastalıklarının artışında bir ölçüde sorumlu tutulduğu gözleniyor.
Zeytinyağında bol miktarda bulunan doymamış tekli ve çoklu yağ asitlerinin ise
tersine, kandaki kolesterol miktarını azaltarak, damar tıkanıklığı (atherosclerosis) ve yüksek tansiyon
riskini azalttığı bilimsel açıdan kanıtlanmıştır. Düzenli zeytinyağı
tüketiminin arteryal kan basıncını daha düşük tuttuğu, ayrıca kanın
“viskozite”sini azaltarak dolaşımını kolaylaştırdığı için kalp ve damarlarda
kan pıhtılaşması (tromboz) riskini
hafiflettiği biliniyor.
Şöyle ki: Kanda iki türlü
kolesterol var, biri “iyi”, öteki ise “kötü”; HDL (yüksek yoğunlukta
lipoprotein) ve LDL (düşük yoğunlukta lipoprotein). Zeytinyağında görece az
miktarda bulunan çoklu doymamış yağlar, hem HDL hem de LDL oranını düşürüyor.
Bunun yanı sıra, bol miktarda bulunan tekli doymamış yağlar zararlı LDL oranını
düşürdüğü gibi, yararlı HDL oranını da etkilemiyor. Kısacası, iyi kolesterolü
artıran, kötüsünü ise kovan zeytinyağı ile beslenme alışkanlığı, yaşam ve
beslenme tarzı büyük ölçüde değişen dünyamızda yaygınlaşan çeşitli ölümcül
hastalıklara, özellikle damar serliği ve kalp krizi (enfarktüs) riskine karşı en etkili ilaçlardan biridir.
Amerikalı Profesör Robert W. Mahley
ile bir grup Türk meslektaşı 1990-1993 yılları arasında Türkiye’nin 6 değişik
bölgesinde yaklaşık 9 bin gönüllü denek üzerinde kalp araştırması yaptılar. 1995
yılında Journal of Lipid Research tıp dergisinde yayımlanan ortak çalışmanın
bulgularına göre; zeytinyağı kullanma alışkanlığının daha yüksek olduğu Ege’de
(Ayvalık ve Aydın) yaşayan deneklerin ölçülen plazma, kolesterol ve kötü LDL
düzeyi, Trabzon, İstanbul, Adana ve Kayseri’ye
oranla daha az çıkmış. Araştırmada Amerikalılar, Almanlar, Almanya’da yaşayan
Türkler, İstanbullular ve Ayvalıklılar arasında yapılan karşılaştırmadaysa
genellikle Türklerin kolesterol düzeyinin daha düşük olduğu görülüyor.
Zeytinyağının
marifeti bunlarla bitmiyor: Mide tarafından iyi “tolere” edildiği yani hazmı en
kolay yağ olduğu için, vücudun vitamin ve minareleri almasını da
kolaylaştırıyor. Aynı şekilde mide asitlerine ve ülsere karşı mide çeperini
yani mukozayı koruyor. Ayrıca içeriğindeki oleik asit safra ifrazatını artırarak
safra kesesinin hazmı kolaylaştırıcı ve alınan yağları emici fonksiyonunu
yerine getirmesine yardımcı oluyor. Safra kesesini dinlendirdiği gibi,
gerektiğinde uyarıyor ve safra taşlarının oluşumunu önlüyor. Safra kesesinin
büyümesine karşı iyi sonuç veren zeytinyağı ayrıca karaciğeri ve idrar
yollarını da koruyor. Yapılan araştırmalara göre, vücudun ensüline karşı
direncini azaltarak tedavinin daha etkili olmasını sağlayan zeytinyağı, şeker
hastalığı ile mücadelede de oldukça başarılı. Ayrıca zeytinyağında yüksek
oranda bulunan oleik asit, kanser oluşumunu da engelliyor. British Medical Journal’da yer alan bir araştırma raporunda
İspanyol bilim adamlarının daha önceden kanser hücresi aşılamış oldukları deney
farelerini farklı yağlarla besledikleri ve beş aylık gözlem devresinin sonunda
zeytinyağı verilen farelerde ötekilere oranla daha az kanser dokuları ve
tümörleri saptandığı belirtiliyor. Bu mucize yağın kanseri önlediği hayvanlar
üzerinde kanıtlandı, sıra insanlarda…
Zeytinyağı
temizliktir:
Sabunun (sapone) bulunuşu 2500 yıl öncesine
uzanıyor. M.Ö. 600’lerde sabun yaptıkları bilinen Fenikeliler bu sabunu keçi iç
yağı ve odun külünden üretiyorlardı. Daha ileriki dönemlerde ise kireç ve küllü
iç yağını karıştırarak daha etkili bir sabun yapıyorlar. Zeytinyağından sabun
yapımına ise ilk olarak Araplarda rastlanıyor. Yine kül ve kireçli suyun kullanıldığı
sabun yapımında bu kez zeytinyağı yer alıyor. Batı’da ise, Ortaçağda Marsilya sabunculuğun merkezi
oluyor. Üretimde zeytinyağı kullanan Marsilya’nın sabunu ise Savon de Marseille
(Marsilya sabunu) adıyla ünleniyor.
Zeytinyağı günümüzde de yaygın
olarak kullanılan sabun hammaddesidir. Don yağlar çıkalı pabucu dama atılmış
gibi gözükse de halis zeytinyağından yapılan kaliteli sabunların daimi
alıcıları bulunmaktadır.
Zeytinyağı
güzelliktir:
Zeytinyağı salt
besin olarak değil, tıbbi özelliklerinin yanı sıra kozmetik yararları yönüyle de
binlerce yıldır el üstünde tutulmuştur.
“İçimizi balla dışımızı
zeytinyağıyla yuğalım…” M.Ö. 460-370 yılları arasında yaşayan ve Sokrates’in
çağdaşı olan ünlü Yunan filozofu Abderalı Demokritos’un sağlık reçetesi
böyleydi. M.Ö. 1. yüzyılın sonunda Roma İmparatoru Augustus, yüz yaşına ulaşan
Pollio Romilius’a nasıl bu denli dinç kalabildiğini sorduğunda aldığı yanıt
oldukça benzerdi; “İçsel olarak ballı şarap, dışsal olarak zeytinyağı…”.
Genç kalmak, güzel ve bakımlı
olmak herkesin en büyük arzusudur. İşte eskilerden ve günümüzden derlenen bazı
güzellik reçeteleri:
Beyaz dişler için: Dişetlerinizi
zeytinyağı ile çalkalayınız ve uzunca bir süre ağzınızda tutunuz.
Parlak ve yumuşak saçlar için: Bir yumurta sarısını, bir karışık
zeytinyağı, 1 limonun suyu ve yarım bardak bira ile karıştırınız ve saçlarınıza
uygulayınız. Bir süre bekledikten sonra başınızı sabunla ya da şampuanla
yıkayınız. 2 kahve kaşığı zeytinyağı, 1 kaşık risin (ricin) ve 10 damla kekik
özünden hazırlanan bir karışımla da saçlarınıza friksiyon yapabilir,
parlaklaştırabilirsiniz.
Saç kepeğine karşı: 20 gram risin, 20 gram kolonya ile 150 gram zeytinyağını
karıştırıp saçınıza friksiyon yapınız.
Kuru cildi nemlendirmek için: Sızma zeytinyağında iyice ezilmiş avokado meyvesi
hamurunu yüzünüze sürüp yaklaşık 10-15 dakika bırakınız, sonra ılık suyla
yıkayınız.
Yüz kırışıklıklarına karşı: Haftada iki kez zeytinyağı ve limon
karışımıyla yüze masaj yapabilirsiniz.
Kol ve bacaklara yumuşaklık
kazandırmak için:
Kalın tuzla karıştırılmış zeytinyağı ile masaj yapınız, sıcak suyla yıkayınız.
Güneş yanıklarına karşı ya da teni
doğal biçimde “bronzlaştırmak” için: Saf
zeytinyağını vücudunuza ve yüzünüze sürebilirsiniz.
Kolay çizilen veya kırılan tırnaklara
karşı:
Parmaklarınızı akşamları 5-10 dakika zeytinyağında tuttuktan sonra iyotlu alkol
ile ovuşturunuz.
Parmaklarda oluşan nasırlara karşı: Sarımsak ya da
kuru soğanı dövdükten sonra zeytinyağı ile karıştırarak elde edeceğiniz merhemi
nasırınızın üzerine sürünüz.
Zeytinyağı
şifadır:
-Bir ziyafet öncesi ve
sonrasında birer kaşık zeytinyağı içebilirsiniz. Zeytinyağı mide zarını örtüp
alkolün işlemesini önleyeceği gibi karışık içkilerin yol açtığı sarhoşluğu da
bir ölçüde azaltır. Dahası, safra salgısını artırarak hazmı kolaylaştırır.
Böyle ziyafetlerin ertesi sabahında içilecek bir kaşık zeytinyağı da midenizin
temizlenmesine yardımcı olacaktır.
-Yüksek tansiyonunuz varsa eğer
15–20 kadar taze ya da kuru zeytin yaprağını 300 gram suda 15 dakika
kaynatınız. Süzgeçten geçirerek suyuna biraz şeker ilave ediniz. 15 gün boyunca
sabah akşam sıcak içiniz.
-Sürekli kabızlık çekenler ise sabahları
aç karnına 1-2 kaşık zeytinyağı denemeliler, çünkü zeytinyağı bir
“laktasif”tir.
-Oruç tutanlarsa sahurda bir çorba
kaşığı zeytinyağı içerek safra kesesi ve bağırsaklarını rahatlatacaklardır.
-Ağrı, romatizma, ayak bileği
dönmesi, adale incinmesine karşıysa, 200 gram doğranmış taze çiçek yaprak ve yaprak,
100 gram
sarıpapatya ile 1 kilo zeytinyağını arada sırada karıştırarak 2 saat süreyle
bir “benmari” (bain-marie) içinde kaynattıktan sonra içindekileri
süzünüz ve acı veren yere derinlemesine ovuşturunuz.
-Sadece romatizma ağrıları ise
derdiniz; dövülmüş kuru defne yapraklarını zeytinyağı içinde sulandırıp
macunlaştırınız, sonrada ağrıyan yerin üzerine bolca sürünüz.
-Deri yırtılmaları veya
kesiklerde ise, zeytinyağını, arı balmumu, doğranmış soğan ve kuyruk yağı ile
karıştırarak “yara merhemi” olarak kullanabilirsiniz.
-Soğuktan dudaklarınızın çatlamaması
için biraz zeytinyağı ile ovunuz.
-Elleriniz çok kuru ve çatlaksa yarım
saat kadar ılık zeytinyağında tutunuz.
-Ayaklarınız yorgunluktan
kopacak gibiyse önce sıcak bir banyo alınız, ardından ayaklarınızı eşit ölçüde hazırlayacağınız
limon suyu ve zeytinyağı karışımıyla 10 dakika ovunuz.
-Güneşte yanmak ama paradan
yanmamak içinse zeytinyağını biraz tentürdiyotla karıştırarak eczanelerde
satılanlardan çok daha ucuz ve sağlıklı bir güneş yağı elde edebilirsiniz.
-Sütü kesilen anneler ise yağsız
inek sütüne biraz zeytinyağı katarak bebeklerine verebilirler. Çünkü anne sütü
gibi doğal bir besindir ve zeytinyağında anne sütüne yakın miktarda linoseik ve
linoleik bulunur.
Zeytinyağı pratiktir:
Gıcırdayan kapı
ve pencerelerden kurtulmak istiyorsanız, gıcırtıya yol açan mekanizmaların
üzerine pamukla biraz zeytinyağı sürünüz. Eskiler kullandıkları makineleri ve
makaraları yağlamak için zeytinyağı kullanırlardı. Şimdi ise sentetik yağlar
üretiliyor petrol türevlerinden. Ayrıca cilalı mobilyalar üzerindeki su
lekelerini zeytinyağlı bir bezle ovalayarak çıkarabilirsiniz. Ahşap
eşyalarınızı parlatmak için de 100 gr zeytinyağı, 200 gr sirke ve 150 gr terebentin
karışımı yeterli olacaktır. Bu arada kuyumcu ustalarının da elmasları
parlatılırken zeytinyağı kullandıklarını belirtmekte yarar var.
MUTFAĞIMIZDA ZEYTİNYAĞI
“Şarabı eski, yağı genç
içmek gerek.”
Eski bir Akdeniz deyişi
Zeytinyağı
nerede, nasıl korunmalı ve saklanmalı?
Zeytinyağı eski dönemlerde
küplerde, amforalarda, deri kırbalarda taşınırdı. Saklanırken de genellikle,
100-300 kg yağ alabilen içleri sırlı, ağız ve tabanları dar, ortası geniş
küpler tercih edilirdi. Söz konusu büyük küpler serin, güneş görmeyen
mahzenlerde yarıdan fazlası toprağa gömülü olarak dururdu.
Ayrıca, içi özel bir alaşımla sıvanmış
büyük ya da küçük yer altı sarnıçları büyük saraylarda, konaklarda, yağ
hanelerde, hatta kalabalık nüfuslu evlerde zeytinyağının saklanmasında
kullanılırdı. Cam damacanalar, şişeler, tenekeler ya da plastik bidonlar ve pet
şişeler şimdilerde aynı işlevi görüyor. Ama en sağlıklı saklama yöntemi laklı
tenekelere ve cam kaplara koymak.
İyi bir zeytinyağı nelerden hoşlanmaz?
Zeytinyağı kendine özgü tadını,
kokusunu, rengini ve aromasını değiştirebilecek dört şeyden hoşlanmaz. Bunlar;
ışık, sıcak, hava ve yaşlanmadır.
Işık: Parlak güneş
ışığı zeytinyağının tadının acılaşmasına neden olur. Eğer bakkal ya da süper
marketten alıyorsanız zeytinyağınızı, pencere ya da kuvvetli ışığa yakın
raflardaki şişelerden almaktan kaçının ve malın raflarda az beklediğinden emin
olun. Ayrıca üretim tarihine bakmayı da ihmal etmeyin. Ama en güzeli özel sızma
yağını üreticiden almaktır. Teneke ile aldığınız bu güzelim yağıda kapalı, ışık
almayan bir yerde korumanız gerektiğini asla unutmamalısınız. Eğer cicili bicili
şişelerde mutfağınızı süslesin derseniz, o yağları kısa sürede tüketerek
şişeleri yeniden doldurmalısınız.
Sıcak: Işığı
sevmediği gibi sıcağı da sevmez zeytinyağı. Her ikisi de zeytinyağının asit
oranını arttırır, yabancı tat ve kokulara davetiye çıkarır. Bu nedenle, ihtiyacımıza
yetecek miktarda (stoklamamız gereken) zeytinyağını evlerimizde serin ve
karanlık bir yerde tutmalıyız. Zeytinyağı sobaya ya da kalorifere yakın
olmamalıdır. Kilerde ya da dolapta yaklaşık 18°C de korunması
çok iyi olur.
Zeytinyağı buzdolabında
korunmaz. Çünkü şişenin kapağında buğulanma nedeni ile oluşan su yağın yüzeyine
damlar. Bu da yağın lezzetini bozar, acımasına yol açar. Öte yandan,
buzdolabına giren zeytinyağı kimyasal bileşimindeki gliseridler nedeniyle 5-6°C
de katılaşırken, berrak rengi de doğal olarak dumanlanır. Dışarı çıkardığınızda
oda sıcaklığında yeniden akışkanlığına kavuşur, berraklaşır, eski rengine ve
kıvamına döner. Büyük tenekelerde aldığınız yağı önce cam şişelere aktararak
daha kolay kullanabilirsiniz. Özellikle koyu renkli camlı şişeler yağınızı
ışığa karşı daha iyi koruyacaktır.
Hava: Zeytinyağı
hava ile temas ettiğinde oksidaysona uğrar. Oksidasyon da yağı ekşitir ve
tadını bozar. Bundan korumak içinde zeytinyağı şişelerinizin ağızlarını sıkı
sıkıya kapalı tutmalısınız. Ayrıca, eksilen yağı takviye edin ki şişe ile
kapağı arasındaki boşluk çok olmasın.
Zaman: Zeytinyağı
kırmızı şarap gibi mahzende yıllar geçtikçe daha güzelleşen, değerlenen bir
ürün değildir. Her zeytinyağının kendine has renk, koku ve tadını aynen
koruyabilme süresi ortalama 1,5 senedir. Zeytinyağı bekledikçe “bozulmasa”da aromasını
yavaş yavaş yitirir, giderek rengi açılır. Kısaca yağın tazesi makbuldür.
Salatada, yemekte ve kızartmada hep zeytinyağı tüketilen bir evde zeytinyağı
yaşlanmaz ki zaten.
Hangi
zeytinyağı nerede kullanılmalı?
Zeytinyağının yemeklerde
kullanımı Ege veya Akdeniz bölgelerinin geleneğinde çok eski dönemlerden beri
varken, alışkanlığı olmayan yörelerimizde de kullanımı gün geçtikçe
artmaktadır. Mutfağımızda gerek çiğ tüketim gerekse yemeklerde kullanmak için
çeşitli zeytinyağları bulundurarak ızgara, kızartma, yemek ya da salata için en
uygun tipi kullanmalıyız.
Sızma zeytinyağı:
Genelde “kişiliği” olan, “erken
hasat” zeytinden çekilmiş, yoğun bir meyve kokusu ve tadına sahip, hafif buruk,
yeşilimsi renkte “ilk sıkım” bir sızma yağdan yapacağınız salatalarınızın
tadına doyum olmaz. Gene sızma ancak daha hafif, daha kaygan, daha tatlı ve
rengi sarıya daha yakın “geç hasat” zeytinden çekilmiş bir yağda
düşünebilirsiniz.
Çiğ olarak kullanıldığında;
yeşil salatalar, cacık, patlıcan ya da patates salatası için vazgeçilmez bir
yağdır. Bir dilim yağlı beyaz koyun peynirinin üzerine döküp biraz da kekik
serptiniz mi mükemmel bir lezzete ulaşırsınız. Hele hafif haşlanmış radika, hindiba,
turp otu, rezene (Arap saçı) gibi otlardan yapılan salatalara apayrı bir lezzet
katar. Eğer kendi mayonezinizi kendiniz yapıyorsanız sızma yağı sakın ihmal etmeyin.
Ayrıca limon suyu veya sirke ile hazırlayacağınız zeytinyağlı sostan birkaç
damla ızgaralarınızın üzerine damlatırsanız inanılmaz bir lezzet katacaktır. Çünkü
sıcakla temas eden sızma yağ tüm aromasını dışarı verir. Makarna sosları içinde
idealdir sızma yağ.
Bu arada son yıllarda içine
fesleğen, kurutulmuş domates, tane beyaz ya da karabiber, sarımsak, kekik, defne
ve çeşitli otlar konarak değişik aromalarla “zenginleştirilmiş” sızma yağlar
ülkemizde de üretilmekte salata, ızgara balık ve domates çorbası üzerine sos
gibi dökülmektedir.
Yemekler için:
Yüksek ısıda pişirilen bir
yemekte kullanılan zeytinyağının kendine özgü meyvemsi tadı uçar gider. İdeal
ısı 80°C civarındadır. Bu nedenle yemekler için
genelde daha düşük nitelikteki natürel yağlar uygundur. Tavada omlet ve sahanda
yumurtayı bu çeşit zeytinyağları ile pişirmek yemeğin lezzetine katkıda
bulunacaktır. Zeytinyağında marine edildikten sonra pişirilen et, balık, şiş ya
da biftek hem daha yumuşak hem de daha lezzetli olur. Patlıcanlı, midyeli,
hamsili pilav; kuru fasulye, patates, balık ya da midye pilakisi; taze fasulye,
kabak, imambayıldı; hele etsiz dolma ve sarmalar zeytinyağsız asla düşünülemez.
Börek ve çöreklerde de denemeye değer doğrusu. Öte yandan “riviera” tipi zeytinyağı
ile pişirilen bir yemek servis tabağına alındıktan sonra üzerine dökülecek çok
az miktardaki hafif ve tatlı “geç hasat” bir sızma yağ lezzetine lezzet katar.
Kızartma için:
Kaliteli natürel
zeytinyağlarından çok “riviera” ya da “dökme” tip zeytinyağları tercih
edilmelidir. Çünkü patates, et, balık, midye, patlıcan, biber, havuç, kabak
gibi kızartmalarda ya da yüksek ateş isteyen yemeklerde sızma zeytinyağlarına
yazık olur.
Kızartma yöntemi ile
yiyeceklerin besleyici değerlerini azaltmadan, üstelik daha da lezzetli yiyebilirsiniz
eğer zeytinyağı kullanırsanız. Çünkü zeytinyağı ile kızartılan yiyecekler
içlerine çok daha az miktarda yağ çekerler. Balık, midye, kadınbudu köfte,
beyin tava yaparken yumurta, un ya da galeta ununa bulayarak tavaya attığınız
yiyeceklerin dışının birden kabuklandığını görürsünüz. Kızartmalarda kimimiz
tava, kimimiz ise moda deyimle “derin kızartma tenceresi” ya da “fritöz”
kullanırız. Eğer bu tip bir kızartma tenceresi kullanıyorsanız, kullanma tarifesini
dikkatle okuyarak önerilen ısıya göre ayarlayınız. Ama ister tava ister özel
tencere olsun, genelde şunlara dikkat etmelisiniz:
Kabın içine koyduğunuz yağ
yeterli miktarda olmalıdır. Bu miktar tencerede 5-6 cm yükseklikte iken tavada daha
az olmalıdır. Yüksek ısıdaki zeytinyağı hacim olarak genişlendiğinden, öteki
sıvı yağlara oranla daha az miktarda kullanmanın yeterli olacağını unutmayın.
Sanırız bunun için demişler “zeytinyağı
tavada artar” diye. Bu yağı ağır
ateşte 165°C ye kadar kızdırınız ve ufaktan
titremeye başladığında kızartılacak yiyeceği atınız. Eğer tavayı uzun süre boş
tutarsanız, yağın hızla ısınmasına ve dumanlanmasına neden olursunuz.
Kızartılacak yiyecekleri temiz bir mutfak havlusu ile ya da kâğıt peçetede
iyice kurulayınız ki patlama yapmasın. Kızartacağınız yiyeceklere önceden tuz dökmeyiniz;
tuz, yiyeceğin suyunu alır ve kızarırken içine yağ çekmesine sebep olur. Öte
yandan, tencere ya da tavaya kızartılacak yiyeceğin hepsini birden atmayın eğer
atarsanız istenilen gevrekliği ve rengi elde edemezsiniz. Eğer kızartma yağınız
azalıyorsa takviye edin; ancak istenen ısıya ulaşıncaya kadar kızartmaya ara
verin. Yiyecekleriniz kızardıktan sonra altına kâğıt peçete koymayın, çünkü
peçetenin emeceği yağı yeniden içine çeker. Fazla yağı atmak için en doğru
işlem, tel süzgeç ile süzdürmektir.
Başarılı bir kızartma işlemi
ateşte az yağ tüketir. Zeytinyağının buradaki en önemli avantajı ise 220°C
ye dek özelliklerini yitirmemesidir. Kimileri önermese de, kızartmadan geriye
kalan yağ yeniden kullanılabilir. Ama burada unutulmaması gereken şey bu kez
dumanlanma noktasının 180°C olduğudur. Aynı yağ ile yapılan
ikinci kızartma daha düşük derecede yapılmalıdır. Yağın rengini berraklaştırmak
için bir parça ekmek, bir dilim patates ya da limon kabuğu kullanabilirsiniz.
Yağ iyice soğuduktan sonra ince bir süzgeçten ya da bezden geçirerek bir kavanoza
ya da şişeye aktarınız ve ağzını sıkıca kapatınız. Böylece serin bir yerde,
hatta buzdolabında bir sonraki kızartmaya kadar rahatça saklayabilirsiniz. Ama
yinede aynı yağı 2-3 kez kullanmazsanız daha iyi olur. Rengi çok koyulaşan ve
yüzünde köpük oluşan kızartma yağını ise asla kullanmayınız.
Konserve yapmak isteseniz…
Zeytin, balık, domates, tatlı
kırmızı veya yeşilbiberi uzun bir sürü saklamak isterseniz zeytinyağı
kullanabilirsiniz. Saklamak istediğiniz yiyecekleri kavanoza koyduktan sonra
üzerini kaplayacak miktarda zeytinyağı dökerek kapağını iyice sıkıştırınız.
Böylece havayla teması kesilir. Ama bu tip uygulamalarda zeytinyağının kalitesi
konusunda hassas davranmanız gerekir, çünkü yiyeceği koruyacak olan yağın tadı
ona geçecektir. Bu nedenle iyi bir sızma yağdan asla şaşmayın. Bu arada zeytinyağına
yatırılacak yiyeceklerin iyice kurulanmış olmasına dikkat edin. Çünkü su da
tıpkı hava kabarcıkları gibi fermantasyona yani yiyeceğin ekşimesine yol açar. Eğer
kavanozlardan birinde kabarcıklar ya da kapak şişmesi görürseniz muhtemelen
konserveniz ekşimiştir. Eskiler zeytinyağına yatırdıkları konserveleri serin ve
karanlık kilerlerde saklarlardı. Günümüzdeyse bu işlevi buzdolapları görüyor ama
buzdolabından alınan yiyeceği yemeden önce oda sıcaklığında bırakın ki asıl
lezzetini versin.
Şu ana kadar hep zeytinyağının
özelliklerinden ve de güzelliklerinden söz ettik. Sanmayın ki zeytinyağına bu
özellikleri ve güzellikleri veren zeytini unuttuk. Şimdide sıra zeytin alırken
dikkat etmemiz gereken hususlarda:
-Zeytinler
çeşidine özgü yeme olgunluğunda, temiz ve sağlam olmalı, hele hele yabancı bir
madde koku ya da tat bulunmamalıdır.
-Ambalajlı
zeytinlerin sınıfı, çeşidi, tipi, stili aynı olmalıdır (bütünse bütün, dolguysa
dolgu).
-Ambalajdaki
salamura temiz ve tortusuz olmalı; yabancı bir koku ya da madde bulunmamalı. Varil,
bidon ya da teneke kutu gibi ambalajlarda salamura hafif bulanık olabilir.
-Ambalajlı
zeytinde salamura zeytinin üzerini tamamen örtmüş olmalıdır.
-Açık
tezgâhlarda dökme olarak satılan, salamurası yeterince laktik asit
üretmediğinden rengi kiraz kırmızısına çalan zeytin çok acılaşmıştır. Bu tür
zeytinlerden uzak durunuz.
-Gerekli
temizlik koşullarına uyulmadığından ya da salamuranın tuzunun yetersiz
olmasından dolayı zeytinin rengi bozulur (mavi-siyaha, maviye, gri-mavi ya da
yeşil-maviye döner). Zeytin alırken rengine dikkat ediniz.
-Görüntüsü
çatlak-patlak olan ve kötü kokan (zapaterya) siyah zeytinden de uzak
durmalısınız.
ÖMER L. BAKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder