7 Mart 2017 Salı

SOHBET: TAHİR KASIMOV



               





Tahir Kasımov Kimdir?
                
1978 yılında Azerbaycan'ın Bakü şehrinde doğup büyüyen sanatçı, ilk ve ortaöğrenimini aynı şehirde tamamladı. 1988 yılında Bakü'de bulunan T. İsmailov Çocuk ve Gençler Sanat okuluna başladı. 1992 yılına kadar sanat okulunda eğitim alarak, aynı yıl Azerbaycan Devlet İnce Sanat ve Medeniyet Üniversitesine, Dekoratif Tatbiki Sanatlar Fakültesi, Sanatsal Metal Bölümünü kazandı. 1998 yılında aynı okuldan mezun olarak sanatsal çalışmalarını serbest olarak sürdürdü. 2000 yılından itibaren çalışmalarına Türkiye’de devam eden sanatçı, Anar Eyni ve Mutluhan Taş’la beraber anıtsal heykel alanında çalışmalar yaptı. 2003 - 2004 yılları arasında Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak görev aldı. Azerbaycan ve Türkiye'de 8 kişisel sergi açmakla birlikte birçok karma sergiye de katıldı. Halen Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalışmalarına devam etmektedir.

               



Siz, Sanatsal Metal Bölümünden mezun oldunuz ve hala Anıt Heykel üzerine çalışmalar yürütüyorsunuz; ancak açmış olduğunuz sergileriniz resim ağırlıklı. Bu fark sizce bir çelişki sayılabilir mi?
            
 Aslında bu bir çelişki olarak nitelendirilemez. Çünkü sanata meyilim resimle başladı, üniversiteye girinceye kadar da aynı yönde devam ettim. Üniversite sınavlarına başvurduğum yıl, Resim ve Heykel bölümüne öğrenci alımı 1 yıllığına dondurulmuştu. Bende her ikisinde bünyesinde barındıran Sanatsal Metal bölümünü tercih ettim. Küçük ebatlı tezgâh heykeltıraşlığı ile tanışmamda o yıllarda başladı. İlerleyen zaman içerisinde, aynı üniversitenin heykel bölümünden arkadaşım olan Anar Eyni ile yapmış olduğum ortak çalışmalarla heykel sanatına olan yakınlığım artarak devam etti. Yapmış olduğumuz bu ortak çalışmalar, benim Anıtsal Heykel alanında yeni projeler ve uygulamalarıma zemin hazırladı. Ben burada önemli bir noktayı belirtmekte fayda görüyorum; “resim ve heykel birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır.” Resim ve anatomi bilgisi olmayan bir heykelden bahsetmek de mümkün değildir. Bir heykeltıraş iyi bir desen ve anatomi bilgisine sahip olmadan asla heykel yapamaz; dolayısıyla benim resim çalışmalarım, yapmış olduğum heykellerinde bir nevi hazırlık aşamasıdır denilebilir.

                



Hocam, o halde yapmış olduğunuz resimlere,  yine yapmış olduğunuz heykellerin bir eskizi demek de mümkün olabilir mi?
                
Tam olarak öyledir demek eksik olur; çünkü yaptığım her resim, heykel için bir altyapı niteliği taşımıyor. Resim ve heykel her ne kadar birbirinden ayrılması mümkün olmayan bütünün parçaları sayılsa da her iki sanat dalının da kendi içinde olmazsa olmaz farklı disiplinleri de söz konusudur. Ancak; heykel için hazırlamış olduğum bazı eskizlerimi resimlerim içinde; resim için yaptığım bazı kompozisyonları da heykellerimde kullandığım oluyor.

               



O halde size sorularımızı resim ve heykel çalışmalarınızı ayırarak soralım isterseniz. Yapmış olduğunuz resimlerinizde genelde hangi konuları işliyorsunuz?
               
Geçmişe ve bugünümüze baktığımızda birçok sanatçı, sanat hayatının belli dönemlerinde farklı tarz ve üsluplarda eserler vermişlerdir. Çok az sanatçı sanat hayatını tek bir tarzda yapmış olduğu çalışmalarla sürdürmüştür. Ben de birçok sanatçının yapmış olduğu gibi dönem dönem farklılıklar gösteren çalışmalara imza attım. Ancak; Fuzuli konusuna bugüne kadarki sanat hayatımın gelişim ve üretim sürecinde aralıklarla dönerek, yeniden yorumlamalarda bulundum. Eğer o an, desen çalışmak istiyorsam desen ağırlıklı resimler yaptım, suluboya ile çalıştığım fırtına ve gemiler konusu meşgul etti bir müddet zihnimi, sonra tasavvuftaki Aşk ile ilgili çalışmalarım oldu, zaten Fuzuli konusuna tekrar tekrar dönmemin altında yatan sebepte;  Fuzuli’nin aşk tanımlamasını ondan daha iyi anlatan birinde bulamamamdan kaynaklanıyor. Yani anlatmak istediğim şu ki; bence sanat herhangi bir çerçeveye ve kalıba sığdırılmamalıdır. Bir konuya veya bir tarza bağlı kalarak üretmekte benim için bir sınırlama anlamı taşıyor.  O halde; Mevlâna’nın da dediği gibi:

Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi

Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş

Dünle beraber
Gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım




               


Sizin kitap resimlemeleriyle de uğraştığınızı biliyoruz; bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

               
İllüstrasyon çalışması en ilginç alanlardan birisidir. Hele ki konu tasavvuf olursa... Bizim de ilk illüstrasyon çalışmamız “Rumi ve Aşkın Terapi” isimli kitap üzerineydi. Bizim diyorum çükü bu çalışmayı sanatçı arkadaşlarım Mutluhan Taş ve Anar Eyni ile birlikte tamamladık. Tasavvuf konulu hikâyeleri normal bir hikâye gibi resimlemek de mümkündür ancak; bu durumda mana ve anlam değil sadece hikâyedeki gidişattan bir kesit anlatılabilir. Biz ise kitaptaki mesneviden alıntılara dikkat çekerek oradaki manayı anlatmaya çalıştık. Tasarım konusunda kararlarımız ortak alındı. Her bir konuyu anlatabilmek için ayrı semboller bulduk.
                Bundan başka, Konya Büyükşehir Belediyesi’nin çocuklar için hazırlamış olduğu 5 ciltlik Mesnevi hikâyelerinin illüstrasyonlarını ve Ömer Seyfettin, Mehmet Akif Ersoy, Cheov gibi yazarlardan seçilmiş 10 esere 10'ar adet illüstrasyonlar yaptım.

                2000 yılından bu yana Türkiye’de anıtsal heykeller yaptığınızı söylediniz. Türkiye’de şimdiye kadar kaç anıtta çalıştınız?
                Bunun sayısını söylemek gerçekten çok güç. Yanılmıyorsam 60'a yakın eseri ben ve arkadaşlarım ortak olarak çalıştık, ama bireysel olarak da, Tarsus Eshab-ı Kehf Anıtı, Konya Adalet Sarayı ve Hukuk Fakültesi önündeki Themis Anıtı(Adalet Tanrıçası), Selçuk Üniversitesi Kampus alanında Selçuklu Anıtı, Mehmet Akif Ersoy Büstü, Lokman Hekim Heykeli gibi anıtları yaptım.
                Buna ilaveten küçük tezgâh heykelleri ile çalışmalarıma devam etmekteyim.





                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder