Tahir
Kasımov Kimdir?
1978 yılında Azerbaycan'ın Bakü
şehrinde doğup büyüyen sanatçı, ilk ve ortaöğrenimini aynı şehirde tamamladı.
1988 yılında Bakü'de bulunan T. İsmailov Çocuk ve Gençler Sanat okuluna
başladı. 1992 yılına kadar sanat okulunda eğitim alarak, aynı yıl Azerbaycan
Devlet İnce Sanat ve Medeniyet Üniversitesine, Dekoratif Tatbiki Sanatlar
Fakültesi, Sanatsal Metal Bölümünü kazandı. 1998 yılında aynı okuldan mezun
olarak sanatsal çalışmalarını serbest olarak sürdürdü. 2000 yılından itibaren
çalışmalarına Türkiye’de devam eden sanatçı, Anar Eyni ve Mutluhan Taş’la
beraber anıtsal heykel alanında çalışmalar yaptı. 2003 - 2004 yılları arasında
Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü'nde öğretim görevlisi
olarak görev aldı. Azerbaycan ve Türkiye'de 8 kişisel sergi açmakla birlikte
birçok karma sergiye de katıldı. Halen Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Heykel Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalışmalarına devam
etmektedir.
Siz,
Sanatsal Metal Bölümünden mezun oldunuz ve hala Anıt Heykel üzerine çalışmalar
yürütüyorsunuz; ancak açmış olduğunuz sergileriniz resim ağırlıklı. Bu fark
sizce bir çelişki sayılabilir mi?
Aslında bu bir çelişki olarak
nitelendirilemez. Çünkü sanata meyilim resimle başladı, üniversiteye girinceye
kadar da aynı yönde devam ettim. Üniversite sınavlarına başvurduğum yıl, Resim
ve Heykel bölümüne öğrenci alımı 1 yıllığına dondurulmuştu. Bende her ikisinde
bünyesinde barındıran Sanatsal Metal bölümünü tercih ettim. Küçük ebatlı tezgâh
heykeltıraşlığı ile tanışmamda o yıllarda başladı. İlerleyen zaman içerisinde,
aynı üniversitenin heykel bölümünden arkadaşım olan Anar Eyni ile yapmış
olduğum ortak çalışmalarla heykel sanatına olan yakınlığım artarak devam etti.
Yapmış olduğumuz bu ortak çalışmalar, benim Anıtsal Heykel alanında yeni
projeler ve uygulamalarıma zemin hazırladı. Ben burada önemli bir noktayı
belirtmekte fayda görüyorum; “resim ve heykel birbirinden ayrılmaz bir bütünün
parçalarıdır.” Resim ve anatomi bilgisi olmayan bir heykelden bahsetmek de
mümkün değildir. Bir heykeltıraş iyi bir desen ve anatomi bilgisine sahip
olmadan asla heykel yapamaz; dolayısıyla benim resim çalışmalarım, yapmış
olduğum heykellerinde bir nevi hazırlık aşamasıdır denilebilir.
Hocam,
o halde yapmış olduğunuz resimlere, yine
yapmış olduğunuz heykellerin bir eskizi demek de mümkün olabilir mi?
Tam olarak öyledir demek eksik
olur; çünkü yaptığım her resim, heykel için bir altyapı niteliği taşımıyor.
Resim ve heykel her ne kadar birbirinden ayrılması mümkün olmayan bütünün
parçaları sayılsa da her iki sanat dalının da kendi içinde olmazsa olmaz farklı
disiplinleri de söz konusudur. Ancak; heykel için hazırlamış olduğum bazı
eskizlerimi resimlerim içinde; resim için yaptığım bazı kompozisyonları da
heykellerimde kullandığım oluyor.
O
halde size sorularımızı resim ve heykel çalışmalarınızı ayırarak soralım
isterseniz. Yapmış olduğunuz resimlerinizde genelde hangi konuları
işliyorsunuz?
Geçmişe ve bugünümüze
baktığımızda birçok sanatçı, sanat hayatının belli dönemlerinde farklı tarz ve
üsluplarda eserler vermişlerdir. Çok az sanatçı sanat hayatını tek bir tarzda
yapmış olduğu çalışmalarla sürdürmüştür. Ben de birçok sanatçının yapmış olduğu
gibi dönem dönem farklılıklar gösteren çalışmalara imza attım. Ancak; Fuzuli
konusuna bugüne kadarki sanat hayatımın gelişim ve üretim sürecinde aralıklarla
dönerek, yeniden yorumlamalarda bulundum. Eğer o an, desen çalışmak istiyorsam
desen ağırlıklı resimler yaptım, suluboya ile çalıştığım fırtına ve gemiler
konusu meşgul etti bir müddet zihnimi, sonra tasavvuftaki Aşk ile ilgili
çalışmalarım oldu, zaten Fuzuli konusuna tekrar tekrar dönmemin altında yatan
sebepte; Fuzuli’nin aşk tanımlamasını
ondan daha iyi anlatan birinde bulamamamdan kaynaklanıyor. Yani anlatmak
istediğim şu ki; bence sanat herhangi bir çerçeveye ve kalıba
sığdırılmamalıdır. Bir konuya veya bir tarza bağlı kalarak üretmekte benim için
bir sınırlama anlamı taşıyor. O halde;
Mevlâna’nın da dediği gibi:
Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi
Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş
Dünle beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım
Ne iyi
Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş
Dünle beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım
Sizin
kitap resimlemeleriyle de uğraştığınızı biliyoruz; bununla ilgili ne söylemek
istersiniz?
İllüstrasyon çalışması en ilginç
alanlardan birisidir. Hele ki konu tasavvuf olursa... Bizim de ilk illüstrasyon
çalışmamız “Rumi ve Aşkın Terapi” isimli kitap üzerineydi. Bizim diyorum çükü
bu çalışmayı sanatçı arkadaşlarım Mutluhan Taş ve Anar Eyni ile birlikte
tamamladık. Tasavvuf konulu hikâyeleri normal bir hikâye gibi resimlemek de
mümkündür ancak; bu durumda mana ve anlam değil sadece hikâyedeki gidişattan
bir kesit anlatılabilir. Biz ise kitaptaki mesneviden alıntılara dikkat çekerek
oradaki manayı anlatmaya çalıştık. Tasarım konusunda kararlarımız ortak alındı.
Her bir konuyu anlatabilmek için ayrı semboller bulduk.
Bundan başka, Konya Büyükşehir
Belediyesi’nin çocuklar için hazırlamış olduğu 5 ciltlik Mesnevi hikâyelerinin
illüstrasyonlarını ve Ömer Seyfettin, Mehmet Akif Ersoy, Cheov gibi yazarlardan
seçilmiş 10 esere 10'ar adet illüstrasyonlar yaptım.
2000
yılından bu yana Türkiye’de anıtsal heykeller yaptığınızı söylediniz.
Türkiye’de şimdiye kadar kaç anıtta çalıştınız?
Bunun sayısını söylemek
gerçekten çok güç. Yanılmıyorsam 60'a yakın eseri ben ve arkadaşlarım ortak
olarak çalıştık, ama bireysel olarak da, Tarsus Eshab-ı Kehf Anıtı, Konya
Adalet Sarayı ve Hukuk Fakültesi önündeki Themis Anıtı(Adalet Tanrıçası), Selçuk
Üniversitesi Kampus alanında Selçuklu Anıtı, Mehmet Akif Ersoy Büstü, Lokman
Hekim Heykeli gibi anıtları yaptım.
Buna
ilaveten küçük tezgâh heykelleri ile çalışmalarıma devam etmekteyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder