17 Ağustos 2016 Çarşamba

PABLO NERUDA






Onun adını duymuşsunuzdur. Fotoğrafını görmüş, filmlere konu olan hayatını acı bir tebessümle izlemişsinizdir. Şilili olduğunu, 1971 yılında Nobel kazandığını, Moskova’da Nazım Hikmet ile tanıştığını bile biliyor olabilirsiniz. Belki sıcak bir yaz gecesinde sevdiğiniz biri O’nun şiirlerini kulağınıza fısıldamıştır kim bilir? Hanginiz onun sesinden şiir dinlediniz? Onun sesi biraz Nazım Hikmet, biraz da Atilla İlhan’dır.
Size bu sayıda bir kaptanı anlatıyoruz. O hem şiirin hem de karanın kaptanı. Şiirin kaptanı olduğunu bütün dünya kabul ediyor. Karanın kaptanı olduğunu ise kendisi söylüyor.
Fotoğrafta gördüğünüz ev, dünyanın en ünlü şairlerinden, belki de Şili’nin milli kahramanlarından birine dönüşen Pablo Neruda’nın evi. 1904’te doğup, 1973’te ölen şairin mezarının Şili’ye gelmesi yirmi yılı buldu. Çünkü bu evde yaşadığı hayatta, oraya gömülmeyi vasiyet etse de,  ölmeden on gün önce iktidarı ele geçiren Şili diktası, O’nun Şili’ye gömülmesine izin vermedi. Yaşadığı evin önemli bir simge mekânına dönüşmesi, dikta tarafından istenmiyordu. Ama onlar gittikten sonra Pablo Neruda evine tekrar döndü üstelik de üçüncü eşiyle beraber. Orada, son yıllarını birlikte geçirdiği eşiyle beraber yaşamayı seviyordu. Neruda’nın ölümünden 12 yıl sonra Matilda da öldü. Ve sonunda şairin istediği gibi, evinin gemi başını andıran bahçesinde bulunan mezarlıkta, koyun koyuna yatmaya başladılar. Anlattığımız bu kişi kimdir? Nerede yaşamıştır? Bu ev neden bir gemiye benzer? Bir şair ne kadar bir koleksiyonere dönüşebilir? Ya da bir şairin içinde nasıl bir denizci yaşar? O denizcinin şiirleri, şiirine nasıl yansır? ona bakalım… Asıl adı Netali Ricardo Reyes Basoalto. 14 yaşındayken babası yazdığı şiirleri beğenmez korkusuyla, takma bir isim kullanmaya başlamış. O günden bu yana, O Pablo Neruda. O bir politikacı, O bir diplomat. O aslında tüm dünyanın tanıdığı bir şair. Bütün bu özellikleri Pablo Neruda’nın bu evinin her köşesine yansımış. Bu ev 1939 yılında yapılmaya başlamış. Ülkesine geri döndüğünde yanında üçüncü eşi Matilda vardı ve O duvara kendi elleri ile şu yazıyı kazımıştı. “Seyahatlerden döndüm, yeterince yeri eğlenceli bir şekilde gördüm.” Evinin içi bir gemiye benziyor çünkü bir gemi gibi inşa edilmiş. Anlaşılacağı gibi Neruda aslında denizden korkan bir denizci. O yüzden ben karanın kaptanıyım diyormuş. Ve burada karada olsa bile, kendisini bir denizci gibi hissediyor ve dışarıdan, okyanustan gelen çeşitli gemileri de evinden devamlı selamlıyormuş. Uzakta bir gemi gördüğü zaman, evinin bahçesindeki çanı çalıyormuş. Çünkü kaptanlar birbirleriyle çan çalarak haberleşirlermiş. Evinde ise köpek balığı adında bir kayığı var. Neruda zaman zaman bu kayığın üzerinde arkadaşları ile içermiş. Kendisine “Neden kayığını denize indirmiyorsun?” diye sorulduğunda da: “Deniz sallantılı, karada insan sallanmıyor.” der ve gülermiş. Pablo Neruda üç kez evlendi. En çok hangi eşini sevdi bilinmez ama pek çok şiirini yıllarca kavuşamadığı Matilda’sına yazdı.




Ekmeğimi al,
Havamı al dilersen
Gülüşünden yoksun bırakma beni,
Gülsüz bırakma beni,
Tanelediğin demirsiz bırakma,
Kıvancından aniden parlayan
Susuz bırakma
Senden yayılan
Gümüş dalgasız bırakma beni,

Amansız kavgam yüzünden
Bazen de hep aynı kalan toprağa
Bakıp durduğum için
Gözlerim yorgun dönerim eve
Ama eşiği aşar aşmaz
Gülüşün yükselir gökyüzüne
Arar beni
Ve açar benim için
Yaşamın bütün kapılarını

En karanlık saatte bile sevgilim
Gülüşünü tanele
Ve eğer, kanımı birden bire
Sokak taşlarını lekelediğini görürsen,
Gül, gülüşün hemen
Ellerime serin bir kılıç olur.

Denizin son yazında
Gülüşün ayaklandırsın
Köpük çağlayanını
Ve ilkyazda sevgilim,
Beklediğim çiçek olsun gülüşün
Mavi çiçek,
Gülü olsun
Çın çın öten ülkemin.

Geceyle dalga geç,
Gündüzle dalga geç
Dalga geç ayla,
Dalga geç adanın
Bu başıboş sokaklarıyla,
Dalga geç bu adamla,
Bu toy âşıkla
Ama ben gözlerimi açtığımda
Ya da yeniden kapattığımda
Ekmeksiz, havasız bırak
Şafaksız baharsız bırak
Ama gülüşünden yoksun bırakma,
Ölümüm olur yoksa…




Neruda’nın macera dolu bir yaşantısı oldu. Gençliğinde İspanya Savaşı’na katıldı. Kendi ülkesinde kaçak olarak iki yıl yaşadı. Yurtdışına kılık değiştirip kaçmak zorunda kaldı. Bir ara dönemin başkanının yerine aday olarak gösterildi. Öncesinde milletvekili seçildi. İşçileri desteklediği için istifa etti. Neruda diplomat olduğu için yıllarca dünyanın dört bir yanında yaşadı. Bu seyahatlerinin birinde Moskova’da Nazım Hikmet ile de tanıştı. Bakın Pablo Neruda, Nazım Hikmet’i nasıl tarif etmiş:

“Nazım Hikmet çok heybetli biridir. Yaklaşık 2 m.ye  varan boyu, açık renk gözleri ile tanıdığım en neşeli insan. Yattığı odanın ışığını söndürmeyi hep unuturdu. Bu çok doğaldı çünkü 18 yıl kaldığı hücrenin tavanındaki ampul hep açık iken uyudu. 18 yıl boyunca, hücrenin kapılarını hep birileri açtı ve kapattı. Ülkesi Türkiye’nin en önemli milli şairlerindendir. Ben onu yaşayan en büyük şairlerden kabul ediyorum.”

Hiçbir şeyim yoktu aşkım, seni sevmeden önce
Sürtüyorum sokaklarda, eşyalar arasında
Hiçbir şey seslenmiyordu bana,
Hiçbir şeyin tadı yoktu.
Havanın beklentisindeydi dünya

Kül renkli salonları o zaman tanıdım.
Ayın konakladığı tünelleri o zaman tanıdım.
İnsanların dinlendiği o korkunç ambarları,
Kuma çizilmiş sorunları o zaman tanıdım.
Her şey yalnızca boşluktu,
Ölüm ve sessizlikti.
Düşüştü, terk edilişti, her şey düş kırıklığıydı
Çığırından çıkmıştı her şey, istemez.

Her şey hem herkesindi, hem kimsenin değildi,
Güzelliğin ve yoksulluğun bana,
Armağanlarla dolu o gözü
Vermeden önce…


Pablo Neruda yeşillerin içindeydi. Bu da şiirlerine yansımıştı. Bu yüzden de şiir yazarken hep yeşil mürekkep kullanmıştı. Elleri mürekkep olduğu için onları sık sık yıkıyor ve evin neredeyse her köşesine antika gemilerden çıkma antika lavabolar yerleştiriyordu. Dünyayı etkileyen en güzel aşk şiirlerini evinde yazdı Neruda. Dünya Neruda’yı doksanlı yıllarda çekilen bir film ile yeniden keşfetti. Bu filmde, Pablo Neruda’nın evinde yaşananlar anlatılıyordu. Çekilen bir diğer film olan Postacı’da ise, 70’li yıllarda Şili sahil kasabasında geçen olaylar anlatılıyordu. Pablo Neruda, 1973 yılındaki Şili darbesinden üç gün sonra hayata veda etti. Bugün geriye yüzlerce şiiri, Şili’de müze haline getirilmiş olan üç tane evi kaldı. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder