“Kendimle uzlaşmak gibi bir arzum yok, olmadı da hiç.
George Brassens’in bestelediği ve yaygınlaştırdığı ‘Mutlu Aşk Yoktur’, 1943’te
yazdığım bir şiirin dizesidir. Söz konusu mutsuzluk işgal yıllarının
mutsuzluğu. Fransa’nın içinde bulunduğu o acıklı durumda mutlu bir aşk olabilir
miydi? Ortak bir mutsuzlukta bireysel mutlulukların olamayacağı teması; o
zamanlar işlediği bu tema, aslında hemen hemen yazdığım tüm yapıtlarda da var.
Gerçekten, bu şiirde ortaya çıkan sorun, mutlu aşkın olup olmayacağı değil,
mutlu çiftin olup olmayacağıdır. Kadın-erkek çiftini erkeğin ve kadının en yüce
şekli olarak düşündüğümü söylemiştim. Umarım gelecek günler kadın-erkek çiftine
mutluluk taşır.”
Aşk ve özgürlük üzerine şiirleriyle ünlü
Fransız şair ve romancı Aragon, Paris’te dünyaya geldi. Gerçek soyadı
Andrieux’tur. Tıp öğrenimi gördükten sonra 1. Dünya Savaşı sırasında askere
alındı. Askerlik arkadaşları arasında geleceğin ünlü edebiyatçıları Andre
Breton ve Paul Eluard da vardı. Bu arkadaşlarıyla dostluğunu ve daha başka
sanatçıları Anicet (Anicet ou le Panorama; 1921) adlı romanında anlatmıştır.
Aragon, savaştan sonra arkadaşlarıyla birlikte Dada adlı edebiyat topluluğuna
katıldı. Dada’cılar 1. Dünya Savaşı’nın yarattığı umutsuzluk ortamında her
türlü baskıya ve toplumsal kurala, özellikle şiirde anlama karşıydılar. Örneğin
Aragon’un bu dönemde yazdığı bir şiir, alfabedeki harflerin rastgele
sıralanmasından oluşuyordu. 1919’da Philippe Soupault ve Breton ile birlikte
Litterature adlı Gerçeküstücü dergiyi kurdu. Gerçeküstücülük akımı her türlü
sanat ve düşünce anlayışını kökten değiştirmeyi amaçlıyordu. Bir köylünün Paris
izlenimlerini gerçeküstücü anlayışla anlattığı le Paysan de Paris (Parisli
Köylü) romanı 1926’da yayımlandı.
1927’de Fransız Komünist Partisi’ne
giren Aragon’un sanat ve düşün yaşamında köklü değişmeler oldu.
Toplumcu-Gerçekçi anlayışa yönelerek Gerçeküstücülerle ilişkisini kesti, sanat
ve edebiyat konularında partinin sözcülüğünü üstlendi. Bu dönemde yazdığı romanlarında
Fransız toplumunun insan tiplerini, toplumsal gerçeklerini sergilemeye ağırlık
verdi. Le Monde reel (1933-44; Gerçek Dünya) adıyla yayımladığı dört ciltlik
roman dizisinde özellikle zenginlerin yaşam biçimi üzerinde duran Aragon,
onların bencilliklerini, çürümüşlüklerini, işçilerin yaşam koşullarını ve
özlemlerini dile getirdi. Bu romanlardan ikisi Kibar Semtler (les Beaux
guartiers; 1936) ve Çalardı Basel’in Çanları (les Cloches de Bâle; 1933) adıyla
Türkiye’de de yayımlandı. Partinin 1939-40 dönemindeki öyküsünü anlattığı altı
ciltlik roman dizisi les Communistes (1949-51; Komünistler) ve 1810’lar
Fransa’sını konu alan la Semaine sainte (1958; Kutsal Hafta) gibi romanlarında
Toplumcu-Gerçekçi çizgisini sürdürdü.
1930’da Charkov’da toplanan devrimci
yazarlar kurultayına katılan Louis Aragon, 1937 yılında J. R. Bloch’la birlikte
toplumcu değerleri savunan akşam gazetesi ‘Ce Soir’i’ kurdu. İki yıl sonra
askere gitti. İkinci Dünya Savaşı’nın hüküm sürdüğü yıllar Aragon için hiç de
kolay geçmedi. Fransa’nın kuşatılmasıyla birlikte daha ilk günden direniş
mücadelesine başlayan yazar, kalemini faşizme karşı verilen mücadelenin
hareketlenmesi ve Fransız kültürünün savunulması için kullandı. Direnişçi
yazarların merkezi haline gelen C. N. F.’e bağlı olarak yasadışı yayımlandığı
şiir ve hikâyeleri ile yeni tarihsel göreve yakışır boyutlar getirdi. Özgürlük
temasını işlediği ve çoğu şarkı ya da marş olarak bestelenen şiirleri dilden
dile dolaşarak yaygınlaşıyor, direniş önderlerinden General De Gaulle, Cezayir radyosundan
Aragon’un şiirini okuyarak halkı direnişe katılmaya çağırıyordu. Kararlı ve çok
yönlü mücadelesini savaştan sonra da sürdürdü. Bu çabaları 1957 yılında Barış
Ödülü kazanmasının da başlıca nedeni oldu. 1944’ten başlayarak uzun yıllar,
sanat ve edebiyat dergisi Les Letters Française’de yazıları çıkan Aragon,
1967-1968 yılları arasında Akademie Goncourt üyeliğinde bulundu.
Geniş kapsamlı ve çok yönlü yapıtları
sadece Fransa için değil 20. Yüzyıl dünya edebiyatı için de önem taşıyan
Aragon, Fransa’da burjuva sanat anlayışına karşı bir seçeneğin
yaratılabileceğini ve bunun yaygınlaştırılabileceğini kanıtladı. Tarihsel
olayların olduğu kadar ilerici Fransız edebiyatına da dayanan eserleri, bir
sanatçının toplumsal süreçleri aydınlatma ve dünyayı değişime uğratma
sorumluluğunun çok usta bir kanıtını oluşturdu.
1928’de tanıştığı ve 1939’da
evlendiği Rus kökenli Elsa Triolet için yazdığı aşk şiirleri Aragon’un şair
olarak ünlenmesinde büyük rol oynadı. Bu şiirlerde anadilini ustalıkla
kullanıyor, yeni imgelerle büyüleyici bir hava yaratıyordu. Aragon, geleneksel
Fransız şiirinin yanı sıra Doğu şiirinden, özellikle de Arap ve İran
şiirlerinden esinlendi. Doğu şiirindeki gizem ve Tanrısal güçleri yüceltme,
Aragon’un şiirinde Elsa’yı, Elsa’nın aracılığıyla da kadını yüceltmeye
dönüşüyordu.
Eşi Elsa Triolet’in Sovyet
edebiyatından yaptığı çeviriler sayesinde kendi çizgisini daha da geliştiren
Aragon, Rus edebiyatının ve onun önde gelen yazarlarının Fransa’da tanınmasına
önayak oldu. Zaten onun Sürrealist akımdan koparak toplumcu çizgiye yönelten
nedenlerden biri de Rus edebiyatıyla tanışması oldu. Dost çevresi onu Dadacılık
ve Gerçeküstücülük akımının içine çekmek istese de dünyayı güzelleştirme isteği
yıkıcılığı ilke edinen Dadacılığa baskın çıktı. Bir dönem içinde yer aldığı
Sürrealist akımın etkisiyle yazdığı Paris Köyleri adlı eserinde Paris’in zengin
görüntüsünün eşliğinde akla güvenmeyen ve tüm umudunu hayal gücüne bağlayan
yeni estetik anlayışının örneklerini verir. Yapıtlarında Paris burjuvazisinin
çok sert dille eleştirilmesinin yanı sıra, toplumun devrimci yolda
değiştirilmesi çağrısı vardır. Sovyet halkının geleceğe yönelik başarısını
övdüğü kadar, üslup açısından ünlü Rus şair Mayakovski’nin etkilerini taşır.
Yürek Sancısı şiiriyle, 1941’de milyonlarca Fransız’a ulaşan Louis Aragon,
bilinçli biçimde şiirdeki ulusal geleneklere yönelerek, kuramsal temellere
dayanan ölçü ve uyak düzeni içinde şiire yeni bir görünüş kazandırır.
Fransa’nın kuşatılması sırasında ise yazdığı şiirlerle bir yandan yaşananlara
tanıklık eder bir yandan da direnişe önayak olur.
Bitmemiş Roman adlı kitabında olduğu
gibi, şairin sözcüğe bağlanış içinde bütünleşmiş bir dünya sevgisini tek başına
arayışına geri dönerek bakar. Bu hep yeni bir sevinç içinde duyulan tüm insani
özlemleri giderici sevgi, geniş kapsamlı felsefi düşünceyi de oluşturur.
Aragon, şiirde olduğu kadar romanda da son derece başarılıdır. İlk roman dizisi
Gerçek Dünya’da, burjuva toplumunu çok farklı kesimler ve olaylar içinde ele
alırken insanlığın geleceğine yönelik bir öngörü de barındırmaktadır. Basel’in
Çanları’nda ise Aragon, yüzyılın başlarında Fransa’daki gerçekliği üç kadın
tipini ele alarak vermeye çalışır. Dizinin ikinci kitabı Kibar Semtler’de yazar
burjuvazinin temsilcisi iki kişinin çizdiği iki ayrı yolu vererek yaptığı
çözümlemeyi bir adım öne götürür.
Yirminci yüzyılın ortalarında
yayımladığı Kutsal Hafta romanıyla Fransa’da büyük yankılar uyandıran Louis
Aragon, 1815 yılı Paskalya Haftası’ndan bir kesit içinde Fransa tarihine
dönerek burjuva toplumunun palazlanmasıyla işçi hareketini aynı anda verir. Bu
arada bireyin tarihsel olaylarla olan ilişkisini de göz önünde tutan yazar,
çeşitli sanatsal araçları kullanarak gelecekle bir köprü oluşturur.
Türkiye’de Elsa’ya Şiirler, Elsa’nın
Mecnun’u ve Mutlu Aşk Yoktur adlarıyla yayımlanan bu şiirlerde Aragon aşk,
özgürlük, mutluluk temalarını işliyordu. 1953-72 yılları arasında Les Letters
Française dergisinin yayın yönetmenliğini yapan Aragon, makale ve denemelerinde
Fransız ve Sovyet edebiyatını inceledi. Elsa’nın 1974’te ölümünden sonra evine
çekilen şair, bütün çabasını şiirlerini gözden geçirmeye harcadı. 24 Aralık 1982’de Paris’te yaşamını yitiren
Louis Aragon, arkasında edebiyat tarihine yazılan onlarca eser bırakmıştır.
SANA BÜYÜK BİR SIR
SÖYLEYECEĞİM
|
|
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Zaman sensin
Zaman kadındır ister ki hep okşansın
Diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Bir taranmış,
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiğin ayna gibi
Zaman sensin, uyuyan sen
Şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan, bir bıçak gibi
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu mavi çanaklarda kan gibi
Durdurulmuş zamanın işkencesisin
Ah bu daha beter işkence hiç mi hiç giderilmemiş istekten
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde, gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler
Asıl demek istediğim bu
Hazzın ötesinde sevgim
Hiç bir zararın erişemeyeceği yerde bugün
Sevgim
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden, pencerelere doğru akşamüzeri
El kol oynatışından, söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan
Korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim
|
|
MUTLU
AŞK YOKTUR
İnsan her
şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
Ne gücünü, ne güçsüzlüğünü, ne de yüreğini
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur
Hayatı bu, silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
Söyle bunları hayatım ve bunca gözyaşı yeter
Mutlu aşk yoktur
Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
Ve hemen can verdiler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur
Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
Mutlu aşk yoktur
Bir tek aşk yoktur acıya gark etmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da
Ne gücünü, ne güçsüzlüğünü, ne de yüreğini
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur
Hayatı bu, silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
Söyle bunları hayatım ve bunca gözyaşı yeter
Mutlu aşk yoktur
Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
Ve hemen can verdiler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur
Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
Mutlu aşk yoktur
Bir tek aşk yoktur acıya gark etmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da
YALNIZ İNSAN
Yalnız insan merdivendir
Hiçbir yere ulaşmayan
Sürülür yabancı diye
Dayandığı kapılardan
Yalnız insan deli rüzgâr
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir
Yalnız insan yok ki yüzü
Yağmur çarpan bir camekân
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan
Yalnız insan kayıp mektup
Adresi mi yanlış nedir
Sevgiler der fırlatılır
Kim bilir kim tarafından
Hiçbir yere ulaşmayan
Sürülür yabancı diye
Dayandığı kapılardan
Yalnız insan deli rüzgâr
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir
Yalnız insan yok ki yüzü
Yağmur çarpan bir camekân
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan
Yalnız insan kayıp mektup
Adresi mi yanlış nedir
Sevgiler der fırlatılır
Kim bilir kim tarafından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder