Bir
buyruk ya da düşüncenin Tanrı tarafından peygamberlere bildirilmesine “vahiy”
diyoruz. Vahiyden sonra gelen en kutsal şey ise “ilhamdır”; ilham, özel
insanların yeteneği ile düşünce boyutundan eyleme döküldüğünde onu özel kılan,
sanatçının yüreğine doldurduğu tanrısal âleme özgü duygu ve düşüncelerdir. Onun
için vahiyden sonra gelen en kutsal şey ilhamdır. Sanatçı ilham ile birlikte
ona bahşedilen yeteneğin eyleme geçmesiyle ortaya koyduğu imge veya nesne ile
karşılaşıldığında kişide uyandırdıklarına bağlı olarak imgenin veya nesnenin
kendisine yüklenen bir dizi estetik özellik, imgenin veya nesnenin kendilerini
alımlayanlar karşısında taşıdıkları değişik duygular ile hazları uyandıran
yapıtlar, sanat eseridir. Sanat eserini sunan kişi ise, yaratıcı eylemin
estetik değerlendirmeye, düş gücüne ve özgünlüğe bağımlı olduğu bir sanatı
uygulamakta özel yeteneği olan kişide sanatçıdır.
Uzun zamandır
takip ettiğim birkaç kişiden biri olan Suzan Ela Armağan yaptıklarıyla beni
kimi zaman düşündüren, kimi zaman sorgulatan, kimi zaman ise eğretilemeleriyle
beni şaşkına çevirip onun iç dünyasındaki patlamalara, fırtınalara, isyana,
sorgulamalarına muhatap olup onu tanımamı sağladı. Bizlere sunduğu eserlere
salt fotoğraf demek elbette mümkün olmayabilir. O, fotoğrafı bir anlatım aracı
olarak kullanıp eserlerini yaratıyor. Onun için fotoğraf, amaç değil, sadece
araç olmaktan öte bir şey değildir. Geçenlerde sorduğum “Fotoğraf bugün böyle,
yarın nasıl olacak?” sorusuna yazdıklarımı kanıtlarcasına,
yaptıklarıyla benim tezime ve tespitime doğrudan destekleyici eserler sunması
beni doğrular niteliktedir. Onun eserleriyle yüzleşmek, onu anlamak veya içinde
bulunduğumuz durumun bize yansıması bizlerin kolaylıkla kaldırabileceğimiz
şeylerde olmayabilir. İnsanın kendisiyle yüzleşmesiyle birlikte oluşabilecek
taravmatik durumlar sonrasında bizleri psişik bir çöküntüye uğratabilir. İşte
tam da burada o, hem kendi gerçekleriyle hem de bizlerin sıkça içinden
çıkamadığımız gerçeklerle durum tespiti yaparken, aynı zamanda da hem kendisi
ile hem bizim ile hem de hayat ile dalgada geçmektedir ki işte bu da sanatın ve
sanatçının gücünü ortaya koymaktadır.
Suzan Ela
armağan, kendi iç dünyasında yarattıklarıyla bir ritüel haline dönüştürdüğü
yaratımlarını belki de bir arınma olarak algılamakta ve ruhunu kötülerden ve
kötülüklerden temizlemektedir. Sanat yoluyla duyguların boşalması, kişinin
estetik deneyimler aracılığıyla olumsuz duygulardan arınmasına felsefi anlamda
katharsis denmekte ve Aristoteles’e dayanmaktadır. Aristoteles’e göre, sanatın
değeri seyirden kaynaklanan estetik bir hoşnutluktan çok, ahlaki açıdan
arınmada kendini açığa vurur.
Ömer L. BAKAN
15-02-2016