28 Ekim 2015 Çarşamba

BÜYÜKLERE MASALLAR 8

BÜYÜKLERE MASALLAR 8
28 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436


Bir varmış, bir varmış, bir varmış.
Bir yokmuş, hiç yokmuş çünkü hep varmış.
Evvel zaman içinde de, bu zaman içinde de, kalbur saman içindeymiş de, orada ne işi varmış. Devenin tellal olduğu, pirenin halktan sayıldığı bu zaman içinde, az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim. Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, manda yuva yapmaz mı en olmadık yere, ne işi var orada anlaşılmaz. Yavrusunu da sinek kapmışmış, hani biz de yedik. Yemedik de sultan bu, sözünden çıkılmaz, benim yavru gitti ama gelecek dediyse de, masal bu ya yemiş göründük, sultanın ülkesindeki biz pireler. Dam üstünde un eleyen kadınlar, memeler tombul mu tombul, kavuşmuyor düğmeler. Kaydırı kuppak Eminem, nasıl nasıl edeyim bilemedim valla. Bir de baldırı çıplak cemilem var ki bu masalla hiç ilgisi yok.
Sarayın entrikalarının devam ettiği günlerden o gündü; masalcının anlatacağı bugün. Bugün kara bir gündü; kapkara bulutların örttüğü sarayın topraklarının üstünde. Öyle karaydı ki, çamaşır suyu, kezzap, sabunlu sularla silsen de çıkmazdı o karalar. Evet kapkara bir gündü. O gün saray fark etti ki tellalların arasında kendi halkının yarısından bir fazla pirelerin casusları oluşmuş. Halbuki zamanında o tellallara ne istedilerse vermişti sultan; bir de baktı ki bu tellallar ayrı telden çalıyorlar; çok kızmıştı sultan hemen divan-ı hümayunu topladı, kimler yoktu ki o divan-ı hümayunda. Tabi en başta saray soytarısı Zavallı Davud, kaptan-ı derya. Yeniçeri ağası, hıyarağası arınmış ser-bülend kahya, Rumeli kazaskeri, Anadolu kazaskeri, nişancı, baş defterdar ve şıkk-ı evvel defterdarı, reüsülküttab, vezirler, vezir-i azam, daha da niceleri, fidan boylu bostancı başıları ve bunların niceleri gelmişler, neredeyse saraya sığmaz olmuşlar. Haykırmış sultanlar sultanı. Ulan bu kışkırtıcı tellalara istedikleriniz vemediniz mi? Hep bir ağızdan, verdüüük demişler. E daha ne isterler bu zındıklar. Yerinizi isterler sultanım diye veziri azam buyurmuş. Sultan hiddetlenmiş. Tez gidilsin toplansın hepsi, elleri kesile, bacakları koparıla, dilleri yakıla, bedenleri sıkıla, o en baştaki deyyus-u gülgeç hamadullah fettullahı da bana getirile amma tekparça canlu isterum. Kılı kopsa hepinizin kellesini alurum. Bu arada içlerinden biri çaktırmadan dışarıya kaçmış doğruca deyyus-u gül geç  hamadullah fettullaha gitmiş. Durumu uzunca arzı endam etmiş. Tası tarağı toplayan deyyus-u gül geç hamadullah fettullah üsküdardan kiraladığı sandalla denizlere açılmış, kırk gün, kırk gece sandalcı kürek çekmiş şeytanın yatağı ülkeye gitmiş. Orada da tuhaf tuhaf başkanlar varmış, hatta bir tanesi ya saksafon çalar ya da saksafon çektirirmiş. Deyyus-u gül geç  hamadullah fettullah, bu başkanlarla çok iyi geçinirmiş. Ama bir yandan da bunca emek verdiği tellal pirelerine de çok üzülürmüş. Terbiyeli mi terbiyeli, bağlı mı bağlı, hürmetkar mı hürmetkar, hizmetkar mı hizmetkar bu pireler, sultanın başını yiyecekler de nasıl yiyecekler hep onu hesap ederlermiş inceden inceye. Sultan eze eze bitirememiş bu tellal pireleri. En sonunda pirelerin en güçlülerinden olan kozacı başı ipek-ül ak-kın’ı ezmeye çalışırken, kozacı başı ipek-ül ak-kın durumu fark edip, bir itin götüne takılıp sultanın diyarından kaçmış. Ama olan kozacı başı ipek-ül ak-kın’ı tellal işçi pirelerinin bab-ı aliî’deki dükkanlarını ateşe vermiş, kapalı çarşıda ki kuyum dükkanlarını hazinesine devredip kapılarını mühürlemiş. Sesi, soluğu, osuruğu kesilen deyyus-u gülgeç hamadullah fettullah başlamış bedduya:
bize de nispet ediyorlar.
dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa,
bize de nispet ediyorlar.
dolayısıyla ben bizi de onların içinde görerek diyorum:
dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa,
yaptıkları şey kuranın temel disiplinlerine aykırıysa,
sünneti sahihaya aykırıysa,
islamın hukukuna aykırıysa,
modern hukuka aykırıysa,
günüm demokratik telakkilere aykırıysa,
Allah bizi de onları da yerlerin dibine batırsın!
Evlerine ateş salsın!
Yuvalarını başlarına yıksın!
Ama öyle değilse,
hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler,
cinayeti görmeyip de masum adamlara insanlara cürm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar,
Allah onların evlerine ateşler salsın
yuvalarını yıksın
birliklerini bozsun
duygularını sinelerinde bıraksın
önlerini kessin
bir şey olmaya imkan vermesin
Allah’ım, onları hezimete uğrat,
ve onları sars
Allahlım, ateşlerini arttır
topluluklarını dağıt
en ufak parçalarına kadar onları ayır. 
İşlerini yapma-fitneyi kastediyor olabilir
işlerini kendi aralarında kıl. 
Allahlım! İşlerini aralarında kıl,

onlara karşı bize yardım et(3 kere)
ey merhametlilerin en merhametlisi tezatla gel, bedduada merhamet anılmaz
zatın hakkına!
Sıfatların hakkına!
Güzel isimlerin hakkına!
İsmi a'zamın hakkına ve hürmetine!
Efendimiz(ismi tam söylüyor) hakkına ve hürmetine!
Senin yanında şefaat hakkı ve değer verilenler hakkına!
Ey merhametlilerin en merhametlisi!
Ey celal ve kerem sahibi!
Dememiştim...
Demeden edemedim...
O kadar diş gösterildi,
o kadar salya atıldı,
o kadar kimse tahrik edildi,
o kadar tiğtiğler de o melun düşünceler
bir yönüyle vizesiz vizesiz rahat dolaştı ki,
demeden edemedim...
her şey nigahvan...
dünyada kitmir gibi insanların bir dikili taşı olmadı!.
Altmış senedir denişik imkânlar onun da önüne geldi. 
Allaha hep dua ettim:
Allah’ım kardeşlerimi birilerinin işyerinde, fabrikalarda çalışmadan halas eyleme!
Allah’ım beni onlarla utandırma dedim.
işçi olarak çalıştılar, 
işçi olarak emekli oldular. 
ve hiçbir şeye sahip olmadılar. 
Çoğu kirayla evlerde oturuyor
kira evinde oturuyorlar.
kendi adıma da öyle düşündüm onlar adına da öyle düşündüm. 
cami penceresinde üç sene yatarken esasen işte o dünyanın metaına temas etmemek için,
altı sene bir tahta kulübede döşeksiz yatarken 
dünya malı melaline meyletmemek için aynı şeyleri yaptım
Allah buna şahit 
ama başka türlü, haramilik yapıp, 
milletin malına melaline el uzattıkları halde hala Müslüman olarak görülüyorlarsa
öbür tarafta neyin ney olduğu belli olacaktır. 
Demiş!
Ve yarıdan bir eksik pirelerin yanı sıra, yarıdan bir fazla pirlerin de bir bölümü bu bedduaların tutmasını bekler olmuşlar.
Bir zamanlar götlerinin kıllarında medet arayan ılıcaklı nazlı hatunda saf değiştirmiş bab-ı ali de ne kadar karşı tellal var ise yanlarında medet arar olmuş. O tellal senin bu tellal benim gezer olmuş ama bir yandan da masalcı ılıcaklı nazlı hatunun mahdumu ılıcaklı Kemalden olma, ılıcaklı nazlıdxan doğma, ılıcaklı Mehmet Ali’yi merak edermiş. Belki bu zat-ı muhterem de masala bir gün katılır. Kara kapkara bulutlar sultanlığının üzerine iyice çöker olmuş. Herkes 2 Tisrin-essani 1436’yı bekler olmuş. Allah bize o günleri de gösterecek diye dua ederlermiş. Bak sen allahın şu işine ki bu sultanı 1423 yılından beri musallat etmiş bu güzel ülkeye; her halde vardır bir bildiği…
Ömer L. Bakan
28 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436





27 Ekim 2015 Salı

BÜYÜKLERE MASALLAR 7

BÜYÜKLERE MASALLAR 7
27 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436


Sultan sarayın dışına verdiği zararlar nedeniyle, eyiden eyyiye huzursuz olmuş, geceleri uyuyamaz, uyusa da kabuslar görürmüş. Karısı ve kızı sultanı alır karşısına anlatırmış onlara. Yine bir gün karabasanlar iade-i ziyaret etmişler kendisini. Rüya şöyle imiş:
Sultanın tabiriyle cenabetlerin toplanma yeri, yarıdan bir eksik anarşistlerin tabiriyle özgürlük meydanı olan bir ağaçlık varmış. Saray da odun kalmaz, gidin o ağaçları kesin yerine de askerlerime kışla yapın demiş. Rüya bu ya ortalık karışmış, anarşistler ayaklanmış hatta yüzde elliden bir fazla olanlarında içinde sarayın sermayesine karşuyuk deyen ehli müslim gomonistler bile saf değiştirmiş. Buna çok kızmış sultan. Hepsinin kellesini isterüm diye emir buyurmuş. Emri alan erkân hemen harekete geçmiş. Ne var ki top, tüfek, zıkkım gazı, iftira, işkence ne varsa denemişler çare yok.  Karısı sultan, kızı sultanın hizmetkârları sıkma başlı bacılar, kaba(k tadı verdi)taşta bulunan, cami-i mükemmel dolmalı bahçe de ikindi namazından çıkacak erlerini beklemek üzere oraya gitmişler. Bu arada allar mı desem karalar mı desem sultana bastıkça basıyor, bildiği ne kadar dua varsa uykusunda bağıra bağıra okuyormuş. Sarayın Hekimci başısı Saraçoğulları’nda otçu-bokçu İbrahim bahçevan odada otlardan tütsüler yasada fayda etmezmiş. Tam ettahüyatüyü okurken aman Allahım bir de ne görsün. Manda derisinden pantoları, cıbıldak üstleri, bi’tuhaf takkeleri, sürmeli gözleri, saçı sakalı birbirine karışmış herifler, ellerinde kırbaç, bellerinde zincir, kulaklarında küpeler, bedenlerinde şeytan resimleri olan, bi o kadar yanlarında ki tuhaf karılarla, sultanların önünü kesmiş kocaman çüklerini göstermezler mi. Sultanların gözleri neredeyse yuvalarından fırlamış, bu tuhaf heriflerin kocaman çüklerine kilitlenmiş. Ov my god diye memnuniyetlerini ifade etmişler ama bu memnuniyet ifadesi sultanı derinden yaralamış. Hemen divanı toplamış, sarayın balkonundan kaba(k tadı verdi)taştaki olayları anlatmış. Buna inanan erkân hemen her yerde başlamışlar dedikoduya. Tuhaf adamlar bacılarımıza kocaman çüklerini gösterdiler, diye anlatmışlar da anlatmışlar. Onlar anlatır, zavallı yüzde elliden bir fazla pirelerin göt kıllarında mekân tutmuşları, ağıtlar yakıp durumu abesle iştigal etmişler. Geri zekâlı yarıdan bir fazla moron pireler de buna inanmış. Sultan bu rüyadı ulan neden inandınız da diyememiş. Bir süre bu yalan sürmüş gitmiş. Bundan sonra sultan Yalancı Sultan diye anılır olmuş; kim tarafından? Tabi ki yarıdan bir eksik pireler, ehli müslim gomonistlerin yüzde elliden bir fazla olanlarından, dış memleketlerdeki sultanlar. Bir uyanmış ki sultan ok yaydan çıkmış gitmiş, gitmiş, gitmiş gerisin geriye dönüp Yalancı Sultanın badem götüne saplanmış. Bu oku da kimse çıkaramamış. Yalancı Sultan Olmuş mu sana götü boklu, pardon oklu Sultan.

Ömer L. Bakan
 27 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436

26 Ekim 2015 Pazartesi

BÜYÜKLERE MASALLAR TEFRİKASI TOP YEKUN, TEKMİLİ BİRDEN



BÜYÜKLERE MASALLAR 1

Bir varmış, bir varmış, bir varmış.
Bir yokmuş, hiç yokmuş çünkü hep varmış.
Evvel zaman içinde de, bu zaman içinde de, kalbur saman içindeymiş de, orada ne işi varmış. Devenin tellal olduğu, pirenin halktan sayıldığı bu zaman içinde, az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim. Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, manda yuva yapmaz mı en olmadık yere, ne işi var orada anlaşılmaz. Yavrusunu da sinek kapmışmış, hani biz de yedik. Yemedik de sultan bu, sözünden çıkılmaz, benim yavru gitti ama gelecek dediyse de, masal bu ya yemiş göründük, sultanın ülkesindeki biz pireler. Duyduk ki sultanı korku salmış; astığım astık, kestiğim kestik der de, başka bir şey demezmiş. Her gün bir başka huy edinmiş sultan. Sultan bir gün sarayına tüm beylerbeylerini çağırmış. Çağırmış ama sadece bir beyliğin beyi icabet etmiş çağrısına. Sarayın bulunduğu olmadık yerin zorunlu beyi aynı zamanda da saray soytarısı devşirme David’miş. Karşısında başka beyleri görmeyince pek bi hiddetlenmiş. Soytarı, anlamış sultanın niyetini. Hemen ellerini ovuşturarak, asalım, keselim sultanım deyip divan odasında taklalar atıp, kahkahalarla gülmüş. Sultan emir buyurmuş, tez elden Kara Hakan çağrıla, huzura gele, demiş. Zaten yan odanın duvarına bardak dayayıp divan odasını dinleyen Kara Hakan, koşturarak sultanın huzuruna çıkmaya giderken, odabaşı tencere götün kara seninki benden kara ibn-ei bin velet Kara Hakanım… Demiş, demiş ama Kara Hakan yanından koşup geçerken, biliyom, biliyom sultan beni çağırdı, demiş. İbn-ei bin velet buna hiç şaşırmamış. Sultanın huzuruna çıkan, ağzından burnundan mutluluk, ateşleriyle birlikte akıttığı salyalardan konuşamaz halde ki Kara Hakan, sultanı dinlemiş. Sultanın buyrukları şöyleymiş.
Nobel’e sipariş ettiğimiz dinamitlerden, bomba yap, halkın en kalabalık olduğu yerde patlat.
Sağ kalan olursa üstlerine zıkkımdan ağı sıkın!
Kılıçlar çekilsin, kim ki sesi yükselir başları vurulsun!
Yeni zindanlar yapılsın, tüm zındıklar içeri atılsın!
Oğluma pencereyi açıp piştov patlatanlardan yüksek vergiler alınsın!
Ben bu ülkenin tek sultanıyım, herkesin parası benim hazinemde toplansın.
Kolpacı başları toplayın, halka kurnazlık yapsınlar yıldırsınlar.
Tüm hırsızları toplayın, sultandan iyi, sultandan büyük hırsız mı olurmuş bundan böyle hepsi bana çalışa, ayniler depoma, nakdîler piştov sıkılan oğluma verilsin, o sıfırlar hepsini. Daha neye beklersin be deyyus Kara Hakan tez yıkıl karşımdan, git ortalığı karıştır.
Bunlardan sonra sultan ve avareleri kendilerini mutlu sandıkları bir zamandan sonra sarayda korku boku Selanik tarzında yaşam sürmüşler. Çocuklar her ne kadar babacım diye ikna etmeye çalışsalar da bir süre sonra annelerini de, sultan babalarını da karşılarına almak istemezler.
Pirelerden oluşan tüm sultanın halkı iyice savunmasız kalıp, sığınacak hayvanat-ül mahlükat aramaktadırlar. Bol kıllı post bulanlar şanslı, uzun tüylü itlerin kıllarının arasında huzurlu bir şekilde itlerin kanını emip yaşayıp gitmişler. İt koynuna sığınan bu pireler sultanlığın halkının yarısından bir fazlaymış o uğursuz yıllarda. Diğer taraftaki yarıdan hep bir eksik pireler karınlarını doyuramaz, sığınacak bir itin kıllarının arasında olmaktansa ölürüz daha iyi olur, deyip, hep pire başı kaldırmışlar ama her defasında Kara Hakan bunları ya zıkkım ağı ile geri püskürtmüş, ya da otuzar, ellişer, doksan beşerlik gruplar halinde nobelin dinamitleriyle öldürmüş. Bu arada daha şanslı pireler varmış. Onlar da sultanın götünün kılları içinde birer kıl dibi bulup yaşamışlar ve sultanın götünün kılı olmaktan çok mutlu olmuşlar. Bunu bilen sultan, götünün kıllarını ne keser ne de koparırmış. Bir kıl düşse götünden hüngür hüngür ağlarmış. Kıl kökü bulamayan pireler de, Düriye’nin kalayladığı güğümlerden içip, yıkayıp pakladığı kazanlardan yerlermiş. Dam üstünde un eleyen tombul memeli sultaniyegâhın unundan yapılan ekmekleri de, Allah payı değil de, peygamber payıyla paylaşırlarmış. Payı paydasından büyük, zararı faydasından çok bu yarının bir fazlası pireler de sanki yarın hiçbir şey olmayacakmış gibi yaşarlarmış, ta ki, sultan ve avenelerinin foyaları ortaya çıkana kadar.
Bazı pireler sultanın göt kılı olmaktan vaz geçmeyi akıllarından geçirseler de, sultanın osuruyla baygınlık geçirir, kimileri de metan-ül zıkkım-in hacet-in den ölürlermiş. Yavaş yavaş kan kaybeden sultan, pirelerin yarısının bir fazlasının bu kadar kanını emeceğini önce fark etmez, sonrada kansız olur çıkar. Bundan böylede adı kansız sultan olarak anılırmış. Pirelerden bir tanesi de aslında kafasına sütlaç yağı süren yiğit bir pireymiş. İki tane leblebi atarı ve 250 gr leblebisiyle kansız sultanın önünde canlı kalkan olurmuş. Sürekli sultanı rahatsız eden anarşist pirelere beni ezmeden kansız sultanıma dokunamaz deyip, işkembe-i Kübra’dan atar dururmuş.
Aylardan birinci teşrin yaşanırken, 1 son teşrin 1436 da yaklaşmaktadır.
Neler mi oldu? onu da 1 son teşrin 1436 dan sonra olaylar gözlemleyip 1 birinci kanuni evvel 1436 da anlatacağım böylelikle bin bir gece masallarını kıskandıracak tefrikalar da başlamış olacak.   

Ömer L. Bakan
111020151722birinciteşrin
EZİLESİPİRELERİNORTALIĞASIÇTIĞI TORTULAR.



BÜYÜKLERE MASALLAR 2

Sultandan ses çıkmıyordu. Sözcüsü, sarayın soytarısı ibn-ei bin velet Davit’ti. Saray balkonuna çıkması yasak olan Davit kendi evinin Fransız balkonundan yarısından bir fazla pirelere şöyle seslenmişti. Yarıdan bir fazla pirelerim. Saray şehrinde, yardım ettiğimiz keneler tarafından Kara Hakan’ın depoladığı nobelin bombalarının patlatılma sonucunda maalesef iki kene hakkın tarafını seçmiş, büyükleri tarafından söz verilen cennet-ül şahane-i TOKİ’ler de ebedi emekliliklerini hak edip cenabı ali katlarında hurilerle yaşamaya başlamışlardır. Yeni yaşamlarında bol hurili, hurmalı, zemzem li bir yaşam kendilerne sultanımız niyaz ediyor. Yarıdan bir eksik pirelerden fesat-ül bin beter cumhiriyetçi cemaat-ül felaket fırkasından on bir pire, şark ve cenubu-şark diyarında haylice pire –ki bunların elebaşlarından iki kişi- cehennem cihetinde yola çıkmışlardır. Geriye kalan ne idüğü belirsizlerle birlikte doksan yedi pire telef olmuş, çok daha fazlası da kafası gözü patlamış ibretlik olmuşlardır. Gazamızın mübarek olduğu bu günler de sizler 1 Son Teşrin 1436 da ne yapacağınızı fevkaladenin fevkinde ne yapacağınızı bilirsiniz pirelerim, cihetinde ağzından salyalar akarak pirelerine seslenmiş, kaydırı kubbak eminenin ensenden tutarak içeriye çekilmesine mani olamamıştır.
Yarıdan bir fazla pireler mırıldanmaya başlamışsalar da, Kara Hakan tarafının akreplerince susturulmuş, demokrasi tam anlamıyla işletilmiştir. Yarıdan bir fazla pirelerin bir kısmı sessiz ama kafaları karışık, diğer bir kısmı da Allah Allah nidalarıyla kansız sultanın sarayını tavaf etmeye gitmişlerdir. Bir de ne görsünler, yarıdan bir eksik pirelerin dindarları sarayı tavaf etmekte ve şeytan taşlamak için sarayın suudi veletleri seyyar satıcılarının sattığı yedi tanesi 27 dolardan aldıkları taşları şeytana atmak üzere saf tutmaktalar. Önlerindeki kafası sütlaç yağlı yiğit onlara sürekli leblebi atarıyla beyaz leblebi atmaktadır. Leblesi biten kafası sütlaç yağlı yiğit, gerisin geri kaçarak sultanın götünün kıllarından birini cihat için her şey mubahtır diyerek göt kıllarının dibindeki pirelerin birinin kafasını ezerek, sultanın götündeki her hangir göt kılının dibine sığınmıştır. Torbası yirmi yedi dolardan aldıkları yedi taşı şeytan diye gördükleri sultana atmaya başlayan pireler, farazilerini bir nebze olsun yerine getirmişler, şeytan taşlamaya 1 Son Teşrin 1436 ya kadar devam edeceklerini söylemişlerdir. Önce sultanım denen, sonrasında kansız sultan diye çağrılan sultan bundan böyle şeytan sultan diye anılacaktır.

Ömer L. Bakan
121020151722birinciteşrin
EZİLESİPİRELERİNORTALIĞASIÇTIĞITORTULAR.


BÜYÜKLERE MASALLAR 3
15 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436

Şeytan sultan, şeytanmış, şeytanmış ama her ne kadar şeytanın aklına gelmeyecek şeyler de yapsa da, kendinden muktedir iki iyi şeytan daha varmış ülkesinde bunlardan biri tellal-ül muhabbet mavi kuş ile tellal-ül sıfat-ı farika varmış. Bunlardan yıldığı kadar kimselerden yılmamış. Bunları düşündükçe karnı şişmiş, karnı şiştikçe metan-ül zıkkım-in hacet-in def ettiğinde bir de bakmış ki götünün kıllarının dibinde yaşayan yarıdan bir fazla pirelerin büyük bölümü ölmekte. Hemen devşirme saray soytarısı David’i huzura çağırmış. Buyurmuş ki, tez elden tellal-ül muhabbet mavi kuş ile tellal-ül sıfat-ı farikayı durdurun. Buyruğu pekte anlamayan devşirme soytarı, bir Ayyar ayını sonunda gezerlerken olay çıkartan yarıdan bir eksik pirelerin zamanında yaptığı gibi, yapacak tellalları hapsedecek, Kara Hakan hemen devreye girip, Davit sakın ha seslerini kökten kesersin. Ayaklarını bağla haber yaymakta geç kalsınlar, demiş. Bunu muhaberat ve teşri-i selamet Nakibi saçları badem yağlı, burnuyla üst dudağının arasına badem sıkışmış Bilgin Ferruya iletmiş, Nakipte hemen tellalların ayağına zincirli ağırlık bağlamış.  Ama ne fayda, yarıdan b ir eksik pireler yine yapacağını yapmış farklı yollardan muhaberatı sağlamışlar. Buna çok kızan sultan hüngür hüngürdek ağlasa da belli etmemiş, etmemiş ama bu durum onu içten içe bitirmiş. Göt kılları dibinde yaşayan yarıdan bir fazla pirelerin en bi en pireleri iyice kanını emmeye başlamış, dübüründe kan kalmayınca içerlere doğru ilerleyip kalınca bağırsaklarını deşmeye başlamışlar. Götünden kan damlayan sultan pek bi huzursuzmuş. Huzursuz olmasının haklılığını da çok çabuk anlamış.  
Yarıdan bir eksik pireler arasında guruplaşma olup, sultana karşı çıkanlar olsa da Osmaniye eşrafından Bahçeli Devletlu hem sraya yakın görünmüş hem de saraya uzak. Pireli halkta bunu kedilere benzetmiş. Ne bu lan kedi gibi hem bağrıyo hem de sikiyo demişler. Dersim eşrafından pire Kemal ile cenubu-şark diyarından Selocan etrafında topladıkları pirelerle saraya karşı çıksalar da, kaypak Bahçeli Devletlunun ne idüğü belirsiz hallerinden bir türlü sarayı ele geçirememektedirler. Son şansları 1 Tısrin-essani 1436 dır. Buna son teşrin de demektedirler.  

Ömer L. Bakan
131020151736teşrün-üevvel
EZİLESİPİRELERİNORTALIĞASIÇTIĞITORTULAR.


BÜYÜKLERE MASALLAR 4
24 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436

Bir varmış, bir varmış, bir varmış ama hiçbir şey yokmuş. Evvel zaman içinde değil de hepsi bu zaman içerisindeymiş. Az zaman, uz zaman içerisinde sarayın soytarısı devşirme David, sonradan adı davud olan soytarı-ül bin velet haşmetli demiş ki “bu saray ülkesinde ne kadar abazan erkek varsa alayına karı benden.” Bunu duyan ülkenin yarısından bir fazla abazanlar sarayın yolunu tutmuşlar, sultanın kapısına dayanmışlar. Sultan bu abazan kalabalıktan çok korkmuş. Aklından bin bir korkuyla uyuyamaz olmuş. En sevdiği kızı onu beşiğine yatırıp sallamış, ninniler söylemiş…
Bu sırada soytarılıktan tenzil-i rütbe-i gazaba uğrayan Davud, bundan böyle Pezevenk Davut olarak anılmış. Gel zaman git zaman kızının salladığı beşikten kabuslarla uyanan sultan “tez bana soytarımı getirin” diye emir buyurmuş. Taht huzuruna çıkarken Kara Hakan onu “Pezevenk geldi sultanım” demiş. Buna çok içerleyen Pezevenk Davud “ulan deyyus kara Hakan şu 2 son teşrin 1436 hele bir gelsin sorarım sana” demiş. Buna Kara Hakan pek bi keyifle gülmüş. “hahayt yesinler seni Pezevenk Davud, sultanım yaşadıkça ben onun götünün kılının dibinden ayrılmam” demiş. İçeriden bir ses gelmiş “susun ulan, getir şu soytarıyı buraya” demiş. Pezevenk Davud’un dizleri titreye titreye sultanın huzuruna çıkmış. Sultan, pezevenk Davud’un yüzüne öyle bir tükürmüş, öyle bir tükürmüş ki, pezevenk boğuldu boğulacak. Kara Hakan derhal en çabuğundan bir AM BULAN S çağırmış. Am bulan s’a bindirilen Davud’a derhal şifa-ül ab vermiş, ağzına da nefes-i ferah üflemişler, ama yüzündeki yem yeşil balgamı asla alamamışlar. Am bulan s’nin peşine takılan yarının bir fazlası abazanlar “karı isterük karı” diye bağıra bağıra Pezevenk Davud’la beraber şifahanenin iveddin-in şifa kapısına dayanmışlar. Bostancı başı Eflaklı bostancı başı Alâ Efe derhal emir buyurmuş “sıkın üzerlerine zıkkım-ül gaz-abı ağı” demiş, abazan göt pirelerinin çoğu telef olmuşlar da öylece pezevenk Davud iveddin-in şifa kapısından giriş yapmış. Yapmış ama yüzündeki yeşil balgamı bir türlü alamamışlar. Meğerse yarıdan bir eksik pirelerin temennisiymiş bu: yüce yaradan yarıdan bir eksik pirelerin temennisini yerine getirmiş. Şifahaneden taburcu olan Pezevek Davud tekrar sultanın huzuruna çıkarılmış. Pezevenk Davudun yüzünde git gide kararan yeşil balgamı görünce “ulan soytarı pezevenk, tencere dibin kara senin götün benden kara” diyerek katılırcasına gülmeye başlamış. Yıllar, yıllar geçmiş sultan hala katılırcasına gülüyormuş.

Ömer L.Bakan
241015 teşrün-ül evvel



 BÜYÜKLERE  MASALLAR 5
25 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436

Bir varmış, bir varmış, bir varmış.
Bir yokmuş, hiç yokmuş çünkü hep varmış.
Evvel zaman içinde de, bu zaman içinde de, kalbur saman içindeymiş de, orada ne işi varmış. Devenin tellal olduğu, pirenin halktan sayıldığı bu zaman içinde, az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim. Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, manda yuva yapmaz mı en olmadık yere, ne işi var orada anlaşılmaz. Yavrusunu da sinek kapmışmış, hani biz de yedik. Yemedik de sultan bu, sözünden çıkılmaz, benim yavru gitti ama gelecek dediyse de, masal bu ya yemiş göründük, sultanın ülkesindeki biz pireler.
Emir buyurmuş sultan, “git konstantinapolis de” halkı kandır, diye. Bunu üzerine alınan saray soytarısı pezevenk Davud, besmele çekerek işkembe-i kübradan atmaya başlamış. Yalanın, dolanın bini bir para. Vaatler yağma Hasan’ın böreği; dedikleri aklı başında pirelere abdest bozduran cinsinden. “Yahu arkadaş atma bu kadar hepimiz din gardaşıyız” diyecek olmuş yarıdan bir eksik pirelerden içeri sızan biri, sen misin diyen, tez emir gelmiş bostancı başı ala efeden, “tez yakalana, başı vurula” diye. Yakalanan gomonist deist pire “hadi len” demiş. Sen misin deyen, vur Allah vur, vur Allah vur… gomonist deist pire, nuh demiş de, peygamber dememiş. Doğru çıkarmışlar kadının huzuruna. Anlatmışlar suçunu, kadı kılıçlıdarbaşı hz. Haşim-in bin yezid hemen emir buyurmuş, “tezden üç parmak kalınlığında, yarım arşın boyunda çeliğin bir ucu kor ateş yapıla, soğuk tarafı deyyusun götüne sokula” demiş. Sazan ala efe hemen atılmış “kılıçdarbaşım, neden sıcak tarafını götüne sokmuyoruz” diye sormuş?  “manyak mısın lan ala efe sıcak tarafını sokalım da, soğuk tarafından çekip çıkartsın mı?” vermiş odunu efeye. Ala Efe kurnaz tabi “o zaman bizim elimiz yanar, nasıl sokarız” demiş kurnaz efe. Düşünmüşler taşınmışlar işi çözememişler, sıcağını soksalar, gomonist deist pire çekip çıkartacak, soğunu soksalar, sokanın eli birinci derece yanık olacak. Eh defteri kebir-ül kanuniye de de, suçun karşılığı başka ceza yok. Cezayı ertelemek zorunda kalmışlar. Bir daha suç işlerse bizim gomonist deist pire ne yapıp ne edip hem götüne demiri sokacaklar hem de işlediği suçun cezasını ayryeten verecekler. Böylelikle bizim gomnist deist pirenin göt kurtulmuş, 24 TİSRİN-ÜL EVVEL 1441 e kadar cezası ertelenmiş. Böylece gomonist deist pire şimdilik cezadan kurtulmuş ama kaşıntısıda hiç geçmemiş. Durmada gidişip dururmuş gomonist deist pire. Sultan Allah islah etsin dediyse de onun duaları hiç kabul olmazmış. Gomonist deist pire böylelikle hiç islah olmamış.

Ömer L.Bakan
241015 teşrün-ül evvel




BÜYÜKLERE MASALLAR 6
25 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436


Bir varmış, bir varmış, bir varmış.
Bir yokmuş, hiç yokmuş çünkü hep varmış.
Evvel zaman içinde de, bu zaman içinde de, kalbur saman içindeymiş de, orada ne işi varmış. Devenin tellal olduğu, pirenin halktan sayıldığı bu zaman içinde, az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim. Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, manda yuva yapmaz mı en olmadık yere, ne işi var orada anlaşılmaz. Yavrusunu da sinek kapmışmış, hani biz de yedik. Yemedik de sultan bu, sözünden çıkılmaz, benim yavru gitti ama gelecek dediyse de, masal bu ya yemiş göründük, sultanın ülkesindeki biz pireler.
Beş yüz elliler meclisinin kararıyla ülkenin başına geçen, Güllü oğlu Abdullah efendi mahdumları, yarıdan bir fazla pirelerin desteğiyle gelen Sultanı hayli kıskanmaya başlamış. Oysa onlar tencere kapak misali göttaş olup beraber oynarlarmış beş yüz elliler meclisinin bahçesine. Birinin ak dediğine diğeri asla kara demez, her yolun mübah olduğu bu ülke de cihad için yapamayacakları halt kalmamış. Bu iki sultanın karıları da pek bi anlaşır görünseler de, hem birbirlerinin arkasından, hem de sultanlarının arkasından kuyular kazar, lağamcı yarıdan bir fazla pirelerden yardım alırlarmış. Hal böyle iken yarıdan bir fazla pirelerin seçtiği sultan eyiden eyiye gemi azıya almış ülke de yemediği halt kalmamış. Bu esnada da sultanın şehzadeleri pek bi eyi geçinir gözükseler de, ailenin idaresini sultanlıkta tevhidi tedrisat göremeyip de baş belası cennet ülke abd-ı marazda tecridi tedrisatını tamamlayan sultan kız yapar, baba sultan da yiyeceği her haltı bu çok sevdiği sultan kızından sorarmış. Sultan ve zevcesi ve şehzadeleri ve de sultan kızları al takke ver külah geçinir giderlerken bu duruma Güllü Oğlu Abdullah Efendi pek bi içerler, kıskanıp durup dururmuş. Zevcesinin de gazıyla beraber 25 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436 vakit ikindiden sonra akşama yakın bir vakitte ağzındaki baklayı çıkarmış, “Bu pislik temizlenmez” demez mi. Bak sen şu Allahlın işine, tencere götün kara, senin ki benden kara sabık sultanla, vakit bu vakit sultan arasındaki doğacak husumete çanak tutmuş ki aman efendim ne tutmuş. Tüm sultanlık yarın bunlar birbirlerine ne halt edecek merakıyla yatsıyı ifa etmişler. Yarıdan bir fazla pireler bu işten iyice pirelenmişlerse de, yarıdan bir eksik pireler, gayet rahat, huzurlu, mutlu, bahtiyar bir şekilde yatmadan önce, “yesinler birbirlerini de, ne bok yerlerse yesinler” demiş, bi’güzel uyumuşlar. Bu arada sultanın verdiklerine na-kafiî velakin kabuldür diyen göt kılı pireleri, kıl köklerinden yavaş yavaş firarı bu diyara gelmeye başlamışlar. İstemezük, istemezük nidaları da hafiften sarayın pencerelerinden içeriye girmeye başlamış. Sultanın karısı baş tacı sultan da “ne edücük, ne edücük” diye dillenmeye başlamış, baş şehzade donanmacı başı kaputan deryayı nasip sultan da “kaçucük, kaçucük, hemen kaçucük” deyip bir ara ortadan kaybolmuş. Ama nereye kaybolmuş, o da 26 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436 yatsıdan önce açıklanacak. Bu arada pireler berberliğe devam etmekte, çocuklar analarının beşiğini tıngır mıngır sallamakta ve sarayın sinekleri de söğüt dalında yuva yapan mandanın yavrusunu kaçırmakta…,


Ömer L. Bakan
25 TİSRİN-ÜL EVVEL 1436