İnatçısın, hem de çok küçüksün. İnatçılık bir oyun şimdi
sana, biliyorum; ama hiç vazgeçmeyeceğim seni beklemekten. Sana inanmaktan,
hayal kurmaktan vazgeçmeyeceğim. Ben de inatçıyım çünkü. Hadi bakalım iki keçi
olduk şimdi; hangimiz geçecek köprüden, hangimiz aşağıya düşecek ya da? Yapma!
Gel aç gözünü. Yoo, ikimize de yeter anlasana. Kime bu küslük, sen mi yüklendin
dünyanın bütün acısını? Haksızlık bu! Yapılacak çok şey varken niye bu
yorgunluk? Daha sevdiğim ağaçları anlatacağım sana… Bir gün ellerimizle
dokunacağız gövdelerine. Yıllar yıllar geçti üstünden ya, hâlâ dimdik durmanın
nasıl bir şey olduğunu soracağız onlara. Kulaklarımızı dayayıp gövdelerine, özsularını
dinleyeceğiz bir gün. “İşte!” diyeceğiz, “Yaşamak bunun adı.” Denizler
altındaki canavar kaptan, Nemo’ya yenilecek ve kitap mutlu sonla bitecek.
Hislerimi yazı ile anlatmakta daha iyiyim galiba, belki bir gün mektup yazarım
eski usul.
Bir deniz kıyısında oturacağız bir gün; hiçbir şey
yapmadan, öylesine telaşsız. Biz bunu hak ettik, değil mi? Denize bakacağız,
yüzümüzü güneşe vereceğiz; “Bu yaşamdı!” diyeceğiz eve dönerken. Oradaydık,
yaşadık, biz vardık… Elimizi denize
koyup, bu şöleni kutlayacağız. Bizim tuzumuz onunkine karışacak. Ama izin
vereceğiz bir imza atmak, bir kanıt bırakmak için, öyle değil mi? Tıpkı
sevdiğimiz ağaçlar gibi, inadına dimdik duracağız. Bir sen mi kaldın ufacık
boyunla bütün masalları haksız çıkaracak. Bu ne cüret hanımefend
30 Haziran 2017 Cuma
25 Haziran 2017 Pazar
YALNIZLIĞIN CAN SIKMAYAN HALLERİ…
Sabah uyandığımda gün henüz aydınlanmamış. Doğu tarafında
küçük bir ışıltı gökyüzünde degrade bir laciverte bürünüyor. Kuşlar uyanmış
ötüşüyorlar, cıvıl-cıvıl ortalık. Onlar birbirleriyle konuşurken, benim
konuşabileceğim kimse henüz yok…
Evimin etrafındaki komşularda
küçük hareketlenmeler başlamış. Köyde bayram da olsa, seyran da olsa
sorumlulukların vardır. Önce sahip olduğun diğer canlı varlıklara bakacaksın.
Kedilerin maması verildi, köpeğin önüne su ve yiyebileceği bir şeyler
bırakıldı. Ördeklerin kapısı açıldı koşturarak havuzlarına doğru koştular.
Tavukların suyu tazelendi, yemleri kaplarına konuldu. Bugün ilk defa kümesin
kapısı açık bıraktım, etrafı tanımaya çalışıyorlar. Bu arada önlerine çıkan
börtü-böcek ne varsa toplamaya başladılar bile. İçlerinden bir tanesi henüz
güneş çıkmadan yumurtluyor, diğerleri öğlenden sonra yumurtlayacaklar.
Yumurtayı sıcak-sıcak altında alıp kırıyorum, akını biraz akıtıp kalanını
yutuyorum. Bunu huy edindim. Bıldırcınım diğer kuşlarla karşılıklı ötüşmeye
başladı bile. Etrafta pastoral bir senfoni çalıyor sanki.
Evin önünden komşular geçmeye
başladılar bile. İstikametleri cami, bayram namazı kılacaklar. Kiminin elinde
bayramlık kıyafetleri ile çocukları, kiminin elinde torunları. Torunu olanlar
başka bir sevinç içindeler; “torun sevgisi başka olmalı” diye düşünüyorum.
Sahip olduğum diğer canlılarıma baktıktan sonra sıra bana geldi. Önce şeker
ölçümü; gayet iyi 104. Sonra aç karnına içilecek ilaçlar ve sonrasında da sabah
kahvesi, yanında bitter çikolata. Huzurlu olmaya çalışıyorum ama içimde küçük
de olsa kıpırdanan huzursuzluk var: yalnız olma hali beni bayram sabahlarında
hep hüzünlendirmiştir. Buralarda kendimi yalnız ve birçok sevdiğimden uzakta,
annemden, çocuklarımdan ayrı… Yağmurda ıslanmış terk edilmiş kedi yavrusu
gibiyim. Onun gibi titriyorum.
Güneş, yüzünü göstermeden önce
gökyüzünü turuncuya boyamaya başlamış bile. Belli ki Orhan Veli herkesten önce
kalkmış, yırtılan gökyüzünün yırtıklarını tamir etmiş, kimini yamamış, mavi
boyası elinde gökyüzünü boyamaya başlamış bile. Gökyüzünü boyamak isteyenler
yine geç kalmışlar. İşte böyle bir sabahın şahidiyim. Dakikalar geçtikçe hava
ısınmaya başlıyor. Bostanı kontrol ediyorum, her şey güzel görünüyor ama yabani
otlar büyümeye başlamışlar bile. Belli ki yarın çapa yapılacak. Eve dönüyorum,
ortalık hala sessiz. Şu anda saat 10.46 ve hala uyuyorlar. Sıkıldım artık, inat
ettim ne kadar sıkılsam da onları uyandırmayacağım; bakalım ne zaman
kalkacaklar.
En iyisi bahçeye çıkıp, gölge bir
yerde bir şeyler okumalı, en iyisi bu…
Günaydın…
İyi bayramlar
Ömer L. Bakan
250620171450
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)