Fausto Zonaro üzerine aşağıda yer
alan araştırma yazımdan önce, sanatçının dünyaya geldiği İtalya’da, resim
sanatının o güne kadar kat ettiği mesafeden söz etmek istiyorum. Bütün güzel sanatlar gibi resim sanatı da,
Antik Çağ’dan itibaren uzun bir süre, basit bir zanaat olarak algılandı. Yüksek
mevki sahibi kişiler ve kurumlar, ressamlara, belli bir sürede bitirmeleri
kaydıyla, kendi belirledikleri içerikte resimler sipariş ederlerdi. Ressamlar
yaptıkları resimlerde, salt bir motifi yansıtmaktan öte kendi amaçları
doğrultusunda yaratıcılıklarını özgürce kullanmayı, ancak 700 yıl kadar önce büyük
mücadeleler sonunda kazanabildiler.
,
,
Ressamlar, 14. yüzyılın başlarında,
Orta Çağ’ın alışılagelmiş formlarını geride bırakarak, görme alışkanlıklarını günümüze
kadar belirleyecek olan, perspektif kurallarını geliştirdiler. Sanat, o zamana
kadar sadece dinsel temalarla yetinirdi. İnsanların öte dünyadan çok bu
dünyayla ilgilenmeye başlamasıyla, sanatın ele alındığı konu yelpazesi de yavaş
yavaş değişmeye başladı. Sanatçılar artık yeni temalara el uzatabiliyorlardı. Ressamlar,
yavaş ilerleyen bu uzun süreç içerisinde zanaatkâr statüsünden kurtularak, özgür
sanatçılar olarak fikirlerini ifade etmeyi başardılar.
Sanattaki bu yeni anlayışların
temelinde, Orta Çağ’ın bitiminde ortaya çıkan yeni bir dünya görüşünün ve bunun
beraberinde getirdiği, hayatın tüm alanlarında gerçekleşmeye başlayan, aynı
zamanda düşünsel duruşa yol açan büyük dönüşümler yatmaktadır. Özellikle İtalya’nın
kuzeyindeki kentler dış ticaret ilişkilerini geliştirmişler, mal mübadelesini o
güne kadar hiç görülmemiş boyutlara çıkarmışlardı. Bu gelişmeler; kentlerde
refah, zenginlik ve büyüme getiriyordu. Kentler, ekonomik büyümeye paralel
olarak, yeni ve kendinden son derece emin bir kentsoylu sınıfının doğuşuna
tanık oldular. Onurlu zanaatkârlar ve tüccarlar, emeklerinin getirisini
görüyor, başarılarının herkesçe tanınmasını arzuluyorlardı. İnsanlar, artık
kendilerini isimsiz bir kitlenin parçası olarak, görmüyorlardı.
Birey, ön plana çıkmaya başladı. Halk,
artık dine ve ruhban sınıfının denetimindeki ilimlere körü körüne inanmaktan,
vazgeçmeye başladı. Sorular soruyor ve
her şeyi yeni baştan incelemek istiyordu.
Cesur denizciler, haritadaki karanlık noktaları keşfetmek ve uzak
diyarlarda bulmayı umut ettikleri hazinelerle, anavatandaki refahı ve
zenginliği çoğaltmak üzere, okyanuslardan tüm dünyaya açılıyorlardı.
Ressam Fausto Zonaro, böyle bir ortamda, 1854
yılında, Padova’nın Masi kasabasında (İtalya) dünyaya geldi. Gençliğinde duvar
ve bina yapımı işlerinde çalışarak, aranılan bir usta oldu. Bu işlerden
sıkılınca, ressamlığa merak sardı. Özellikle, kiliselerde fresk yenileme gibi,
sanatını gösterebileceği işlerde çalıştı.17 yaşında, resim sanat okuluna yazıldı.
Bu okuldaki üstün başarısından dolayı, ünlü ressamlar yetiştiren Cignaroli
Akademisi’ne kabul edildi. Akademiden sonra sanat yaşamına Avrupa’nın çeşitli
kentlerinde devam etti.
Önce Venedik ‘ten Napoli’ye, empresyonizmin
en parlak döneminde de Paris’e gitti. Fransız sanat ortamını ve ressamlarını
tanıma fırsatı buldu. İlk başyapıtı Banditore’yi, burada tamamladı. Paris’te
fazla kalmayarak, Venedik’e döndü. Venedik’te
hem resim dersleri veriyor hem de sanatını icra ediyordu. Öğrencilerinden Elisa
ile arkadaşlığı, bu dönemde başladı. Ortak arzuları doğrultusunda, kendilerine
resim sanatında yeni ufuklar açacak, nadide, bozulmamış bir sanat ortamı
aradılar. Birlikte, doğunun gelişmiş,
gizemli Osmanlı Başkenti İstanbul’a gelmeye karar verdiler.
Fausto Zonaro’nun, ülkemiz ve ülkemizin
sanatsever insanları tarafından tanınması gerekliliği, burada başlıyor. Bu dönem,
resim sanatında iddialı, ünlü ressamların yaşadığı bir dönemdir. Bu dönemde
yaşayan Auguste Reonir, Claude Manet, Paul Cezanne, Vincent Van Gogh gibi
ressamlar, ülkemizde ismen ve resimleri ile tanınıp bilinirken, Zonaro;
tarihimizle iç içe olmasına karşın, çok az tanınmaktadır.
Bu nedenle ressamın ülkemizdeki yaşamına
ışık tutmaya çalıştım. Ressam, 1891 yılında İstanbul’a hareket etti. Kendisinden önce İstanbul’a gelen öğrencisi ve
arkadaşı Elisa, Zonaro’nun bu kentte yabancılık çekmemesi için hazırlıklar
yaptı. Elisa, İtalyanca ve resim dersleri veriyordu. İstanbul’a gelen Zonaro, Beyoğlu’nda
ahşap bir ev kiraladı. İlk üç-dört yıl boyunca, Valide Sultan Cami Meydanı civarında,
kendi hazırladığı panolar üzerine İstanbul manzaralarını, insanların o günkü yaşam tarzlarını yağlı boya
ve suluboya ile resmetti. Tablolarını, yüksek kaldırımda sahaflık yapan
Zellichi satışa sunuyor ve bu şekilde geçimini sağlıyordu. Elisa ile
beraberlikleri, 1892 yılında evlilikle sonuçlandı.
,
,
Bir ressam olarak Zonaro, diğer
meslektaşlarına göre daha çalışkan ve üretkendi. Evlilik, düzenli aile yaşamı
ve sanat sevdalısı eşi, onun çalışmalarını artırdı. l896 yılında, Galata Köprüsü’nden geçen
Ertuğrul Süvari Alayı, onu çok etkiledi. Beyaz atların ve seçilmiş süvarilerin
görkemli geçişi, onu büyüledi. Süvarilerin portre çalışmalarını, fiili zeminde yaptı.
Atölyesinde, bu çalışmalarını büyük boy bir yağlı boya tabloya aktardı. Bu tablosu,
ülkemizde yaptığı en önemli eserlerinden biridir. Ressamın çalışmaları ve
İstanbul’daki serüveni, Osman Hamdi Bey’le tanışması ile değişir. Zonaro,
kendisi gibi ressam olan Hamdi Bey’in tavır ve hareketlerinden oldukça etkilenir.
Osman Hamdi Bey’le birlikte Zonaro, İstanbul’daki sanatsal zemine de ayak basar.
Zonaro’nun çalışmalarını takip eden zamanın Rus Büyükelçisi De Nelidov,
Ertuğrul Süvari Alayı‘nın Galata Köprüsü’nden geçiş resmini çok başarılı bulur
ve ressama, tablosunu bir şekilde Sultan II. Abdülhamit’e hediye etmesini
tavsiye eder.
Tabloyu çok beğenen Sultan
II. Abdülhamit, ressamın çalışmalarını inceler. Zonaro’nun tarzını beğenen II.
Abdülhamit, kendisini ödüllendirerek, 1896 yılında, Ressam-ı Hazreti Şehriyari
olarak, saray ressamlığına atar.
Fausto Zonaro saray ressamı
olduktan sonra, sarayın ileri gelenleri ile dostluklar kurmaya başladı. Şehzade Burhanettin Efendi ile arkadaş oldu ve
kendisine çalışmalarını gösterdi. Burhanettin Efendi birkaç tablosunu aldı. II.
Abdülhamit ressamın çalışmalarını takip ediyordu. Bir gün, kızı Refia Sultan’ın
portresinin yapılmasını istedi. Osmanlı sarayında ilk defa bir ressam hareme
girerek, padişah kızının resmini yaptı. Sultan
II. Abdülhamit sanata meraklı, çok yönlü bir padişahtı. Ahşap, seramik ve resim
sanatları ile yakından il-gileniyordu. Zonaro bir süre, Yıldız Sarayı’nın
bahçesindeki porselen fabrikasında, tabak ve fincan gibi nadide eserler üzerine
desenler yaptı.
II. Abdülhamit’in isteği
üzerine yaptığı Türk-Yunan savaşını temsil eden Dömeke Savaşı tablosu ile
padişahın güvenini kazandı. Bunun
üzerine sultan, kendisine, Akaretler’deki özel mülkünü ev ve atölye olarak
kullanması için tahsis etti.
,
,
Sultan II. Abdülhamit,
padişahlığının 25. yıldönümü kutlamalarına katılan yabancı konuklara, saraydaki
sanat eseri yağlıboya tablolarını sergiledi.
Fransa Parlamento Başkanı, Ertuğrul Süvari Alayı tablosunu çok beğenince,
kendisine hediye etti.
Beyoğlu’nda bir resim kursu
açan ressamın ünü, bütün İstanbul’a yayıldı. Öğrenci sayısı gün geçtikçe arttı.
Tanınmış Türk öğrencileri arasında; Celal Esat (Arseven), Dr. Rasim Paşa’nın
kızı Mihri Hanım ve Enver Bey’in kızı Celile Hanım vardı. Ama ressamın
sanatında yararlanmak isteyerek kursuna gelenler, genelde Ermeni ve Rum kökenli
vatandaşlardı.
1902-1903 yıllarında
Zonaro’nun Akaretler’deki evi-atölyesi; Osmanlı Sarayı’nın ileri gelenleri, yabancı
konuklar, büyükelçiler ve sanat çevrelerinin sık ziyaret ettikleri bir mekân
halini aldı. Osmanlı Sarayı’nda 1453’ten 1918‘e kadar sadece Sultan II. Abdülhamit,
saray ressamı olarak bir sanatçıyı görevlendirmiş ve ona ‘Saray Baş Ressamı’ ünvanını
vermiştir. Fausto Zonaro, sayıları yüzleri aşan İstanbul tabloları yanında,
Sultan II. Abdülhamit’in isteği ile Fatih Sultan Mehmet’in Edirne’den ordusu ile
İstanbul’a yürüyüşünü, Bizans’ı fethetmek için kadırgalarını Haliç’e indirişini
ve Bizans’ı mağlup ettikten sonra şehre girişini heybetli tablolarla canlandırmıştır.
Fethe ait üç tablo, emsalsiz bir görsel tarih zenginliğimizdir. Zonaro bu
çalışmaları ile de padişahtan şükran ve ödüller kazandı. Ressam, 1908 yılında,
elinde mevcut olan tüm eserlerini sergiledi. Bu sergiden elde edilen geliri, Hamidiye
Mektebi’ne bağışladı.
Ressam, uzun bir süre
Sultan II. Abdülhamit’in portresini yapmak istedi. Bu, ancak 2. Meşrutiyet’in
ilanı ile gerçekleşti; törenlerde ve resmi dairelerde kullanılmak üzere, üç
adet portresini yaptı. Ayrıca, padişahın yanı sıra, Türk tarihindeki önemli
şahsiyetlerden; Enver Paşa, Şehzade Abdülmecit Efendi, Selahattin Efendi, Ali Rıza Hoca ve Harekât
Ordusu Başkumandanı Mahmut Şevket Paşa’nın portrelerini yaptı. Fausto
Zonaro’nun ülkemizde bulunduğu yıllar, Osmanlı Devleti’nin zor ve çalkantılı
yılları idi. Zonaro, bütün bu tarihi olaylara şahit oldu. Sultan II. Abdülhamit’in
tahttan indirilmesinden sonra iktidara gelen İttihat ve Terakki yönetimi, ressama
sahip çıkmadılar. Hatta II. Abdülhamit’te yakınlığı sebebi ile görevine son verdiler.
Buna çok üzülen sanatçı, hiç istemese de ülkemizi Mart l910 yılında terk ederek,
ülkesi İtalya’ya döndü.
Ülkemizde kaldığı 1891-1909
yılları arasında İstanbul’un güzelliklerini resmeden ve bütün dünyaya tanıtan,
bir Oryantalist ressamdır. Sanatın her türüne ilgi duyan, duygulu ve hassas
ruhlu bir padişahla yıllarca çalıştı. İttihat ve Terakki yöneticileri, onun,
ülkemizin tanıtılmasında önemli bir sanatçı olduğunu kavrayamadılar. Ancak daha sonra hatalarını anladılarsa da iş
işten geçmiş, ressam ülkesine dönmüştü.
Ressam, İstanbul’un renkli ve
canlı dokuları içerisindeki sokak yaşantılarını, tarihi yapıları, dönemin insan
manzaralarını, meslekleri, dini törenleri ve daha ne varsa fırçası ile günümüze
taşımıştır. Tablolarında duygu ve anlatıma önem vermiş, kendine özgün üslubu ile
nostalji dolu eserler üretmiştir. Hayatı boyunca fotoğrafçılık yapan eşi Elisa,
İstanbul’un günlük hayatından çektiği fotoğraflarla, sanatçıya eserlerinde esin
kaynağı olmuştur.
Zonaro’nun tabloları, aslında
Osmanlı tarihinin renklerle ifadesidir. Zonaro bize Osmanlı tarihini fırça
darbeleri ile aktarmıştır. Onun eserlerinde; Osmanlı toplumunun yaşayışını, kültürel-sosyal
özelliklerini ve saray yaşantısını görmek mümkündür.
Her şehir, yaşayanları
üzerinde iz bırakır. İşte bu iz; bazen sanatçıların dizelerinde, bazen fırçalarında,
bazen de parmaklarında, insanlığa armağan edilen yapıtlara dönüşür. İstanbul’da
böyle şehirlerden biridir. İstanbul, İtalyan Ressam Zonaro’nun üzerinde
bıraktığı izle, paha biçilmez tabloların yapımına ve sanat harikalarının ortaya
çıkmasına katkı sağlamıştır.
İyi bir aile babası olan
Fausto Zonaro’nun, İstanbul’da kaldığı süre içerisinde beş çocuğu olmuştur. Tarihimize mal olmuş önemli bir sanatçı olan
Zonaro, İstanbul’dan ayrıldıktan sonra da ülkemiz ve insanları hakkında övgü
dolu sözler söylemiştir. Sanatçı, 1929 yılında San Remo’da ölmüştür. Ülkemizin,
114 yıl önce, Rönesans’ın öncüsü İtalyan resim sanatına verdiği önemi görmek,
sanat dünyamız için gurur vericidir.
Saygılarımla Ahmet SARI
Haziran 2010