10 Haziran 2016 Cuma

FAUSTO ZONARO





            Fausto Zonaro üzerine aşağıda yer alan araştırma yazımdan önce, sanatçının dünyaya geldiği İtalya’da, resim sanatının o güne kadar kat ettiği mesafeden söz etmek istiyorum.  Bütün güzel sanatlar gibi resim sanatı da, Antik Çağ’dan itibaren uzun bir süre, basit bir zanaat olarak algılandı. Yüksek mevki sahibi kişiler ve kurumlar, ressamlara, belli bir sürede bitirmeleri kaydıyla, kendi belirledikleri içerikte resimler sipariş ederlerdi. Ressamlar yaptıkları resimlerde, salt bir motifi yansıtmaktan öte kendi amaçları doğrultusunda yaratıcılıklarını özgürce kullanmayı, ancak 700 yıl kadar önce büyük mücadeleler sonunda kazanabildiler.
,


           Ressamlar, 14. yüzyılın başlarında, Orta Çağ’ın alışılagelmiş formlarını geride bırakarak, görme alışkanlıklarını günümüze kadar belirleyecek olan, perspektif kurallarını geliştirdiler. Sanat, o zamana kadar sadece dinsel temalarla yetinirdi. İnsanların öte dünyadan çok bu dünyayla ilgilenmeye başlamasıyla, sanatın ele alındığı konu yelpazesi de yavaş yavaş değişmeye başladı. Sanatçılar artık yeni temalara el uzatabiliyorlardı. Ressamlar, yavaş ilerleyen bu uzun süreç içerisinde zanaatkâr statüsünden kurtularak, özgür sanatçılar olarak fikirlerini ifade etmeyi başardılar.



            Sanattaki bu yeni anlayışların temelinde, Orta Çağ’ın bitiminde ortaya çıkan yeni bir dünya görüşünün ve bunun beraberinde getirdiği, hayatın tüm alanlarında gerçekleşmeye başlayan, aynı zamanda düşünsel duruşa yol açan büyük dönüşümler yatmaktadır. Özellikle İtalya’nın kuzeyindeki kentler dış ticaret ilişkilerini geliştirmişler, mal mübadelesini o güne kadar hiç görülmemiş boyutlara çıkarmışlardı. Bu gelişmeler; kentlerde refah, zenginlik ve büyüme getiriyordu. Kentler, ekonomik büyümeye paralel olarak, yeni ve kendinden son derece emin bir kentsoylu sınıfının doğuşuna tanık oldular. Onurlu zanaatkârlar ve tüccarlar, emeklerinin getirisini görüyor, başarılarının herkesçe tanınmasını arzuluyorlardı. İnsanlar, artık kendilerini isimsiz bir kitlenin parçası olarak, görmüyorlardı.



            Birey, ön plana çıkmaya başladı. Halk, artık dine ve ruhban sınıfının denetimindeki ilimlere körü körüne inanmaktan, vazgeçmeye başladı.  Sorular soruyor ve her şeyi yeni baştan incelemek istiyordu.  Cesur denizciler, haritadaki karanlık noktaları keşfetmek ve uzak diyarlarda bulmayı umut ettikleri hazinelerle, anavatandaki refahı ve zenginliği çoğaltmak üzere, okyanuslardan tüm dünyaya açılıyorlardı.
            Ressam Fausto Zonaro, böyle bir ortamda, 1854 yılında, Padova’nın Masi kasabasında (İtalya) dünyaya geldi. Gençliğinde duvar ve bina yapımı işlerinde çalışarak, aranılan bir usta oldu. Bu işlerden sıkılınca, ressamlığa merak sardı. Özellikle, kiliselerde fresk yenileme gibi, sanatını gösterebileceği işlerde çalıştı.17 yaşında, resim sanat okuluna yazıldı. Bu okuldaki üstün başarısından dolayı, ünlü ressamlar yetiştiren Cignaroli Akademisi’ne kabul edildi. Akademiden sonra sanat yaşamına Avrupa’nın çeşitli kentlerinde devam etti.



            Önce Venedik ‘ten Napoli’ye, empresyonizmin en parlak döneminde de Paris’e gitti. Fransız sanat ortamını ve ressamlarını tanıma fırsatı buldu. İlk başyapıtı Banditore’yi, burada tamamladı. Paris’te fazla kalmayarak, Venedik’e döndü.  Venedik’te hem resim dersleri veriyor hem de sanatını icra ediyordu. Öğrencilerinden Elisa ile arkadaşlığı, bu dönemde başladı. Ortak arzuları doğrultusunda, kendilerine resim sanatında yeni ufuklar açacak, nadide, bozulmamış bir sanat ortamı aradılar.  Birlikte, doğunun gelişmiş, gizemli Osmanlı Başkenti İstanbul’a gelmeye karar verdiler.
            Fausto Zonaro’nun, ülkemiz ve ülkemizin sanatsever insanları tarafından tanınması gerekliliği, burada başlıyor. Bu dönem, resim sanatında iddialı, ünlü ressamların yaşadığı bir dönemdir. Bu dönemde yaşayan Auguste Reonir, Claude Manet, Paul Cezanne, Vincent Van Gogh gibi ressamlar, ülkemizde ismen ve resimleri ile tanınıp bilinirken, Zonaro; tarihimizle iç içe olmasına karşın, çok az tanınmaktadır.
               Bu nedenle ressamın ülkemizdeki yaşamına ışık tutmaya çalıştım. Ressam, 1891 yılında İstanbul’a hareket etti.  Kendisinden önce İstanbul’a gelen öğrencisi ve arkadaşı Elisa, Zonaro’nun bu kentte yabancılık çekmemesi için hazırlıklar yaptı. Elisa, İtalyanca ve resim dersleri veriyordu. İstanbul’a gelen Zonaro, Beyoğlu’nda ahşap bir ev kiraladı. İlk üç-dört yıl boyunca, Valide Sultan Cami Meydanı civarında, kendi hazırladığı panolar üzerine İstanbul manzaralarını,  insanların o günkü yaşam tarzlarını yağlı boya ve suluboya ile resmetti. Tablolarını, yüksek kaldırımda sahaflık yapan Zellichi satışa sunuyor ve bu şekilde geçimini sağlıyordu. Elisa ile beraberlikleri, 1892 yılında evlilikle sonuçlandı.

,


                Bir ressam olarak Zonaro, diğer meslektaşlarına göre daha çalışkan ve üretkendi. Evlilik, düzenli aile yaşamı ve sanat sevdalısı eşi, onun çalışmalarını artırdı.  l896 yılında, Galata Köprüsü’nden geçen Ertuğrul Süvari Alayı, onu çok etkiledi. Beyaz atların ve seçilmiş süvarilerin görkemli geçişi, onu büyüledi. Süvarilerin portre çalışmalarını, fiili zeminde yaptı. Atölyesinde, bu çalışmalarını büyük boy bir yağlı boya tabloya aktardı. Bu tablosu, ülkemizde yaptığı en önemli eserlerinden biridir. Ressamın çalışmaları ve İstanbul’daki serüveni, Osman Hamdi Bey’le tanışması ile değişir. Zonaro, kendisi gibi ressam olan Hamdi Bey’in tavır ve hareketlerinden oldukça etkilenir. Osman Hamdi Bey’le birlikte Zonaro, İstanbul’daki sanatsal zemine de ayak basar. Zonaro’nun çalışmalarını takip eden zamanın Rus Büyükelçisi De Nelidov, Ertuğrul Süvari Alayı‘nın Galata Köprüsü’nden geçiş resmini çok başarılı bulur ve ressama, tablosunu bir şekilde Sultan II. Abdülhamit’e hediye etmesini tavsiye eder.  


                 Tabloyu çok beğenen Sultan II. Abdülhamit, ressamın çalışmalarını inceler. Zonaro’nun tarzını beğenen II. Abdülhamit, kendisini ödüllendirerek, 1896 yılında, Ressam-ı Hazreti Şehriyari olarak, saray ressamlığına atar.
                  Fausto Zonaro saray ressamı olduktan sonra, sarayın ileri gelenleri ile dostluklar kurmaya başladı.  Şehzade Burhanettin Efendi ile arkadaş oldu ve kendisine çalışmalarını gösterdi. Burhanettin Efendi birkaç tablosunu aldı. II. Abdülhamit ressamın çalışmalarını takip ediyordu. Bir gün, kızı Refia Sultan’ın portresinin yapılmasını istedi. Osmanlı sarayında ilk defa bir ressam hareme girerek, padişah kızının resmini yaptı.  Sultan II. Abdülhamit sanata meraklı, çok yönlü bir padişahtı. Ahşap, seramik ve resim sanatları ile yakından il-gileniyordu. Zonaro bir süre, Yıldız Sarayı’nın bahçesindeki porselen fabrikasında, tabak ve fincan gibi nadide eserler üzerine desenler yaptı.  
                  II. Abdülhamit’in isteği üzerine yaptığı Türk-Yunan savaşını temsil eden Dömeke Savaşı tablosu ile padişahın güvenini kazandı.  Bunun üzerine sultan, kendisine, Akaretler’deki özel mülkünü ev ve atölye olarak kullanması için tahsis etti.

,


                  Sultan II. Abdülhamit, padişahlığının 25. yıldönümü kutlamalarına katılan yabancı konuklara, saraydaki sanat eseri yağlıboya tablolarını sergiledi.  Fransa Parlamento Başkanı, Ertuğrul Süvari Alayı tablosunu çok beğenince, kendisine hediye etti.
                    Beyoğlu’nda bir resim kursu açan ressamın ünü, bütün İstanbul’a yayıldı. Öğrenci sayısı gün geçtikçe arttı. Tanınmış Türk öğrencileri arasında; Celal Esat (Arseven), Dr. Rasim Paşa’nın kızı Mihri Hanım ve Enver Bey’in kızı Celile Hanım vardı. Ama ressamın sanatında yararlanmak isteyerek kursuna gelenler, genelde Ermeni ve Rum kökenli vatandaşlardı.
                    1902-1903 yıllarında Zonaro’nun Akaretler’deki evi-atölyesi; Osmanlı Sarayı’nın ileri gelenleri, yabancı konuklar, büyükelçiler ve sanat çevrelerinin sık ziyaret ettikleri bir mekân halini aldı. Osmanlı Sarayı’nda 1453’ten 1918‘e kadar sadece Sultan II. Abdülhamit, saray ressamı olarak bir sanatçıyı görevlendirmiş ve ona ‘Saray Baş Ressamı’ ünvanını vermiştir. Fausto Zonaro, sayıları yüzleri aşan İstanbul tabloları yanında, Sultan II. Abdülhamit’in isteği ile Fatih Sultan Mehmet’in Edirne’den ordusu ile İstanbul’a yürüyüşünü, Bizans’ı fethetmek için kadırgalarını Haliç’e indirişini ve Bizans’ı mağlup ettikten sonra şehre girişini heybetli tablolarla canlandırmıştır. Fethe ait üç tablo, emsalsiz bir görsel tarih zenginliğimizdir. Zonaro bu çalışmaları ile de padişahtan şükran ve ödüller kazandı. Ressam, 1908 yılında, elinde mevcut olan tüm eserlerini sergiledi. Bu sergiden elde edilen geliri, Hamidiye Mektebi’ne bağışladı.
                    Ressam, uzun bir süre Sultan II. Abdülhamit’in portresini yapmak istedi. Bu, ancak 2. Meşrutiyet’in ilanı ile gerçekleşti; törenlerde ve resmi dairelerde kullanılmak üzere, üç adet portresini yaptı. Ayrıca, padişahın yanı sıra, Türk tarihindeki önemli şahsiyetlerden; Enver Paşa, Şehzade Abdülmecit Efendi,  Selahattin Efendi, Ali Rıza Hoca ve Harekât Ordusu Başkumandanı Mahmut Şevket Paşa’nın portrelerini yaptı. Fausto Zonaro’nun ülkemizde bulunduğu yıllar, Osmanlı Devleti’nin zor ve çalkantılı yılları idi. Zonaro, bütün bu tarihi olaylara şahit oldu. Sultan II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra iktidara gelen İttihat ve Terakki yönetimi, ressama sahip çıkmadılar. Hatta II. Abdülhamit’te yakınlığı sebebi ile görevine son verdiler. Buna çok üzülen sanatçı, hiç istemese de ülkemizi Mart l910 yılında terk ederek, ülkesi İtalya’ya döndü.



                  Ülkemizde kaldığı 1891-1909 yılları arasında İstanbul’un güzelliklerini resmeden ve bütün dünyaya tanıtan, bir Oryantalist ressamdır. Sanatın her türüne ilgi duyan, duygulu ve hassas ruhlu bir padişahla yıllarca çalıştı. İttihat ve Terakki yöneticileri, onun, ülkemizin tanıtılmasında önemli bir sanatçı olduğunu kavrayamadılar.  Ancak daha sonra hatalarını anladılarsa da iş işten geçmiş, ressam ülkesine dönmüştü.
                    Ressam, İstanbul’un renkli ve canlı dokuları içerisindeki sokak yaşantılarını, tarihi yapıları, dönemin insan manzaralarını, meslekleri, dini törenleri ve daha ne varsa fırçası ile günümüze taşımıştır. Tablolarında duygu ve anlatıma önem vermiş, kendine özgün üslubu ile nostalji dolu eserler üretmiştir. Hayatı boyunca fotoğrafçılık yapan eşi Elisa, İstanbul’un günlük hayatından çektiği fotoğraflarla, sanatçıya eserlerinde esin kaynağı olmuştur. 
                      Zonaro’nun tabloları, aslında Osmanlı tarihinin renklerle ifadesidir. Zonaro bize Osmanlı tarihini fırça darbeleri ile aktarmıştır. Onun eserlerinde; Osmanlı toplumunun yaşayışını, kültürel-sosyal özelliklerini ve saray yaşantısını görmek mümkündür.
                     Her şehir, yaşayanları üzerinde iz bırakır. İşte bu iz; bazen sanatçıların dizelerinde, bazen fırçalarında, bazen de parmaklarında, insanlığa armağan edilen yapıtlara dönüşür. İstanbul’da böyle şehirlerden biridir. İstanbul, İtalyan Ressam Zonaro’nun üzerinde bıraktığı izle, paha biçilmez tabloların yapımına ve sanat harikalarının ortaya çıkmasına katkı sağlamıştır.   
                     İyi bir aile babası olan Fausto Zonaro’nun, İstanbul’da kaldığı süre içerisinde beş çocuğu olmuştur.  Tarihimize mal olmuş önemli bir sanatçı olan Zonaro, İstanbul’dan ayrıldıktan sonra da ülkemiz ve insanları hakkında övgü dolu sözler söylemiştir. Sanatçı, 1929 yılında San Remo’da ölmüştür. Ülkemizin, 114 yıl önce, Rönesans’ın öncüsü İtalyan resim sanatına verdiği önemi görmek, sanat dünyamız için gurur vericidir.





 Saygılarımla Ahmet SARI                      
                  

 Haziran 2010