Fareler ve İnsanlar
Geçtiğimiz günlerde bir
arkadaşım, başından geçen, fıkra gibi bir anısını paylaştı benimle. Bana
trajikomik gelen olay şöyle yaşanmış:
Doğuda görev yaptığı
yıllarda, telefonu acı acı çalar arkadaşımın. Açtığında, karısının çığlık
çığlığa bağıran sesiyle karşılaşır; “Kocacım, çabuk eve gel; mutfakta kocaman
bir fare var!” C, karısı F’nin fare ve köpekten ne kadar korktuğunu çok iyi
bilmektedir, ama görevi gereği de öyle hemen çıkıp fareyi yakalama gibi bir şansı
da yoktur.
Mesai bitiminden
sonra doğru bir eczaneye gidip derdini anlatır. Eczacı hanım, C’ye, fare ile en
başarılı mücadele yöntemi olan yapıştırma metodunu, fare yakaları önerir ve
nasıl kullanılması gerektiğini anlatır. Arkadaşım ikna olur, yapıştırıcıyı
alarak evin yolunu tutar. C eve geldiğinde, karısının mutfak kapısını kilitlediğini,
hatta kapının altına bezler sıkıştırdığını görür; “Birazdan yakalarız karıcım.”
diyerek hazırlıklara başlar. Bu arada, bir yandan da akşam gelecek olan
misafirlere ne hazırlayacaklarının, nasıl hazırlayacaklarının hesabını
yapmaktadırlar.
C, ikna edici
konuşmasını sürdürürken, karton parçasının üzerine titizlikle uyguladığı yapıştırıcının
son rötuşlarını atar. İşlem tamamdır, artık sıra peyniri yerleştirmeye
gelmiştir. Ancak bir terslik olur; F’nin uzattığı peyniri yapıştırıcının tam
ortasına koyarken, işaret parmağına bir parça yapıştırıcı bulaşır. Başparmağını
işaret parmağına sürterek ondan kurtulmak ister. Ama ne mümkün! Kurtulmak bir
yana, iki parmak birbirine iyice yapışır. Artık onları ayırmak mümkün değilmiş
gibi görünür C’ye. Büyük uğraşlardan sonra parmaklarını birbirinden ayırmayı
başaran C, iki parmağının arasında uzayan ama asla ayrılmayan yapıştırıcının,
kendisine pis pis gülümsediğini hisseder. Sağa sola haber salınır; mazot, gaz,
tiner ne kadar çözücü varsa istenir. Uzun bir mücadeleden sonra o lanet
yapıştırıcıdan kurtulur. Kurtulur kurtulmasına da misafirlerde neredeyse gelmek
üzeredir.
F, C’nin koruması ve
yardımlarıyla mutfaktaki işini bitirir. Olabilecek en stratejik yere kartonu
koyar C ve tam o sırada kapı çalınır; misafirler gelmiştir. Hoş sohbet, yemek,
kahve, tatlı, çay derken hayli vakit geçer. F, o gece asla mutfağa girmez, gerekli
her şeyi C getirip servis eder. Bu arada, durumdan haberdar olmayan
misafirlere, karısına yardım eden erkek modeliyle kötü bir örnek olmuştur!
Misafirler evlerine döndüklerinde kesin kavga edecekler ve evin hanımı C’yi
örnek göstererek, aynı davranışları ve yardımı kocasından bekleyecektir. Bunun
sürekli gündemlerinde kaldığını, adamın aylar sonraki siteminden anlar C.
Neyse, biz yine gelelim
o geceye. F’nin, C’ye güveni tamdır; fare o gece yakalanacaktır. Yattıktan kısa
bir süre sonra farenin ciyaklamaları gelir kulaklarına. C önde, F arkada
mutfağa giderler. Kapıyı açtıklarında, farenin, dişlerinin arasındaki peynir
kırıntısıyla, tam siper vaziyette kartonun üzerinde debelendiğini görürler.
“Ben sana demedim mi karıcım!” der, sevinçle. Karısı derin bir oh çekerek
yatmaya gider. Mutfakta fare ile baş başa kalan C’yi alır bir düşünce. Ondan kurtulması
gerekmektedir, ama nasıl! Aslında o da nefret etmektedir fareden, ama serde de
erkeklik vardır.
Yavaşça uzanarak
kartonu yerden alır ve fareye pis bir şekilde sırıtır. Ama hâlâ ne yapacağına
karar verememiştir. Birden beyninde şimşekler çakar; pencereyi açar, kartona
yapışık fareyi bahçeye fırlatarak onu kaderine terk eder. Ancak ne olacağını da
merak etmektedir, bu yüzden bir süre farenin ardından bakar. Tam o sırada bir
kedi görünür, biraz ileride; sinsice fareye yaklaşır ve birden üzerine atılır.
Aman Allah’ım, o da ne! Hedeften azıcık şaşan kedi de kartona yapışmış,
kafasında fare ve kartonla taklalar atıp, fır dönmekte. Uzun mücadeleye rağmen,
başındaki fareden ve ne olduğunu tanımlayamadığı cisimden kurtulamayan kedi,
gecenin karanlığında kaybolur gider. Bilinmez kedinin ondan nasıl kurtulduğu.
Sonuçta C amacına ulaşmıştır; arkasını dönerek, huzur içinde sıcak yatağına
girer. Yarı uykulu bir şekilde karısına olan biteni anlatır; gülüşürler ve
tatlı uykularına dalarlar.
Bu trajikomik
hikâyeyi dinlediğimde, önce kasıklarım çatlarcasına güldüm. Kahkahalarımız
sokağa yayılırken, gülüşüm gülümsemeye dönüştü. Sonrasında düşünceye dalmışım
ki C’nin dürtmesiyle kendime geldim. “Ne oldu Ömer?” diyordu. “Başıma yapışık o
kadar çok fare var ki, onlardan nasıl kurtulacağımı bilemiyorum. Bilen varsa
söylesin.” dedim.
Evet, dostlar, bilen
varsa bana yol göstersin. Bir yaprak samanlı kâğıda yazın, telefon edin,
telgraf çekin, mail atın. Ama mutlaka anlatın bana, ben nasıl kurtulurum
başımdaki farelerden?